5 Ekim 2018 Cuma

KIBRIS'DA EN GÜZEL DURAK GİRNE

GİRNE, otellerinin yanında limanıyla da KKTC’nin cazibe merkezlerinden. 

Birbiri ardına dizilmiş kafeler ve restoranlar günün koşuşturmacasına kısa bir mola verip, hayatı bir süre de olsa kolayından almak isteyenlerin uğrak noktası.

Girne'de güzel lezzet durakları var. Denediğim mekanlardan ilki Niyazi's Restauran. 

Diğeri de  Eziç Peanuts.. Güzel konumu hem yemek yerken size denize bakarak zevk almanızı sağlıyor. Hem de yemeklerin tadı damağınız da kalıyor. 

 
Girne Kalesi de şehri tepeden bakabileceğiniz en güzel konumlardan biri.

 Bu arada Kıbrıs'a gidecekler için size küçük ipucları..

💊 TC Kimliği ile rahatlıkla giriliyor. Ehliyetle gecmeye çalışanlar oluyormuş, yapmayın 😂😂 sadece kimlik 👌

💊 Henüz yeni kimlik uygulamasına geçilmediğinden eski kimliklerde sorun çıkmıyor .

💊 Pasaport ile geçerseniz ve Kıbrıs kaşesi basılırsa, o pasaportla Yunanistan vizesi alamıyorsunuz .

💊 Eğer pasaportla geçiyorsanız bile kaşenin vize kağıdına basılmasını rica edin, anlayışlı bir memura denk gelebilirsiniz.

💊 Yunanistan, Kuzey Kıbrıs’ı tanımıyor bu yüzden gitmişken Güney Kıbrıs ı göreyim deme şansınız yok, Kuzeyden geçişler, kaçak giriş olarak değerlendiriliyor.

💊 Güney Kıbrıs'ı görmek için Atina’dan geçmek (tabii ki öncesinde vize almak) gerekiyor.

💊 Değişik aksanlı bir Türkçe konuşuluyor (Kıprıs, aplam 😂 gibi) fakat büyük çoğunluğu İngilizceyi çok iyi biliyor.

💊 Türk Lirası kullanılıyor 💵.

💊 Deniz alttan ısıtılmış gibi sıcak, serinlemek için duşa ve havuza girmek şart 😂.

💊 Meşhur Beş Parmak dağları Girne bölgesinde yer alıyor.

💊 Türkiye Türklerine büyük bir kısmı ‘Karasakal’ diye hitap ediyor, ‘önceden kapımızı kilitlemeden yatardık’ diye başlayan birçok hikaye dinleyebilirsiniz.

💊 İngiliz etkisi altında kalmış olan adada trafik soldan akıyor 🙈Direksiyonun sağda olması ilk defa gelenlere komik anılar yaşatıyor. Mesela benim kolum habire sol taraftaki kapıdan binmeye doğru yöneliyor.

 Sigara külünü şoförün bacaklarına atan veya binmek için Sofõr mahallinin kapısını açanlar bir hayli fazla.

💊 Ülkenin başkenti Lefkoşa .

💊 Eğer ebeveynelerden biri olmadan çocuğunuzla uçmak isterseniz; yanınızda noter onaylı muvaffakatname bulundurmalısınız.

Eğer yoksa en kötü, çocuğunuzun pasaportu yanınıza alın .

Muvaffakatname yada pasaport Türkiye den çıkışta soruluyor, Kıbrıs tarafında sıkıntı yok👍.

💊 Temmuz-Ağustos ayı inanılmaz sıcak, deniz suyu kışın bile 15 derece, o yüzden Eylül ayı tatil icin çok elverişli .

💊 Prizler İngiliz tarzında, çevirici şart 👍.

Bende gidince bu bilgiler ışığında bilgilendim. Bu bilgileri Türkiyenin Gezi blogları sayfasına ekleyen Özlem Sezen Yılmaz'a sonsuz teşekkürler... Serpil'in Gezi Rehberi olarak  Kıbrıs Girne'nin gözde oteli Arkın Colony otelinde konaklama için güzel bir mekan olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Harika bir konumda. Sahile ve heryere yürüme mesafesinde.

Tavsiye ettim. Size de bir ziyareti yakışır.

24 Temmuz 2018 Salı

İSTANBUL'DAN ROMANYA'YA ARABAYLA YOLCULUK

CADDELERİ GENİŞ, 
YEŞİLLİĞİ GÖZ ALABİLDİĞİNE DOLU 
TRANSİLVANYA BÖLGESİ..
 ZITLIKLAR ÜLKESİ ROMANYA....


Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere derler, ama biz yine de rotamızı net çizdik. 


İstanbul’dan yola çıkıp hiç de yorulmadan pıııt diye Yunanistan'a geçmenin şaşkınlığıyla kendimizi güzel yeşilliklerin içinde bir yolculuğunun içinde bulduk. Daha önce Balkanlarda 15 günde Devr-i Alem yazımda belki okumuşsunuz. Arabayla geçişte bir takım ödemeler yapmak zorundasınız. Bunlardan biri gümrük de yaptıracağınız Yurtdışı Zorunlu Yeşil Kart Sigortası



Bu belgeyi, Romanya'ya gidip dönene kadar tüm gümrük kapılarında göstereceksiniz. Diğer önemli husus da Vinyet. Ülkelerin Otoyol Kullanma Ücretleri.. Vinyet hakkında bilgileri buradan öğrenebilirsiniz. Tüm bu belgeleri alarak gümrük geçişlerimizi gerçekleştirdik. Vinyet önemli bir unsur. Kalacağınız tarih aralıkları çok önemli. Tarih aralığınızı kaçırdığınız vakit geçiş kapısında bayağı bir ceza ödeniyor. Nerden mi biliyoruz. Çünkü bu cezayı ödedik. 



Yunanistan’da paralı geçişler henüz yok mu acaba diye konuşurken karşımıza paralı yol çıktı. Paralı geçiş 1,70 euro. Bizim ülkemizden daha uygun gibi geldi. Türkiye de geçişler daha pahalı. 

Serpil'in Gezi Rehberi Romanya'ya gitmek üzere yola çıktığımız yolculuğumuzu harita güzergahımıza göre sizlerle paylaşıyoruz.



Serez/YUNANİSTAN


Para Birimi: Euro



Serez İstanbul'a 5-6 saat mesafede bulunan şirin bir Yunan kasabası. 



Türk Yunan nüfus mübadelesinden önce en çok Türk bulunan şehirmiş. Denize kıyısı olmayan, merkezin o dar ve kalabalık sokaklarında, balık salata ve müzikleriyle bizim sahil kasabalarını anımsatan, ama sahili olmayan bir yer. 

Serez, eskiden Bulgaristan topraklarında imiş, şimdilerde Yunanistan'da.. Serez, Selanik Vilayetini oluşturan üç sancaktan birisi ve aynı adlı sancağın merkezi imiş. Bu kente, Avrupalılar Sere ya da Sentis, Osmanlı döneminde Siroz derlermiş. Serez tarihinde öne çıkan isim Şeyh Bedrettin'miş. Bedreddin’in türbesi Orta Mezarlık adlı Türk mezarlığında bulunuyormuş. Mezarlık Tekkesi denilen Bedreddini Tarikatının Tekkesi bu Türbenin yanında imiş. Bedreddin’in na’şı mübadele sırasında Serez Mübadele Komisyonu tarafından İstanbul’a getirilmiş. Mübadele öncesi ve sonrasında rol oynayan önemli bir isim de Serezli Mehmet Esat Beymiş. Kim bu zat derseniz.Mehmet Esat Bey, tiyatro sanatçısı Metin Serezli’nin babası imiş. Miş diyorum çünkü gece ulaştığımız bu yer hakkında bilgileri aldık.. ama bu yerleri çok da göremedik. 

Bugün Serez’de kötü durumda olmakla beraber Osmanlı dönemine ait Mehmet Bey Cami, Mustafa Bey Cami, Zincirli Cami (Selçuk Sultan Camii), Vilayet Binası gibi mimari örnekleri görmek mümkün. Ayrıca Çandarlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan Bedesten, Arkeoloji müzesi olarak kullanılmakta olup şehrin merkezinde, ama gece olduğu için biz giremedik. Giriş ücretsiz. Serez Balkan Savaşı sırasında, 1912-1913 yılları arasında kent Bulgar işgali altında kalmış, Serez Sancağının kırsal bölgelerinde yaşayan Müslüman halk katliamlardan kurtulmak için kent merkezine sığınmış. Müslümanların büyük çoğunluğu Serez’i 1913 yılında terk etmek zorunda kalmıştır. Son kalan Türkler de 1923 mübadelesinde Serez’i terk etmiştir. Serez Sancağından gelenlerin ağırlıklı olarak Türkiye'de Edirne, Tekirdağ, Mersin ve Adana illerine yerleşmiş. 



Serez'de gece hayat bayağı canlı, biz de güzel bir sokak turundan sonra, meşhur Serez Dondurmacısından dondurma alarak dinlenmek üzere otelimizin yolunu tuttuk. 



VİDİN/ Bulgaristan


Para Birimi: Leva

Serez'den yola çıkıp Vidin'de konaklayacağımız Vival Otele varana kadar güzergahdaki ziyaret yerlerimizi de bitirdik. Bunlardan ilki,



MENLİK;

Serez'den yola çıkınca tabelalar size güzergahımızın üzerindeki MENLİK köyüne doğru götürdü. Tabelayı görünce "Aaaa burası bizim eş tarafından dedelerin doğduğu topraklar değil miydi, o zaman torunlar olarak uğramak gereklidir" dedik ve hemen bir U dönüş yaparak bu köye vardık. Bizim Şirinceyi andıran harika bir köyle karşılaştık. Ortasından geçen nehiriyle, şarap evleriyle Unesco Kültür Mirasları arasına girmiş şirin bir yer. Menlik ormanı, yeşilliği çok, ortasında bir su geçen gerçekten de güzel bir kasabaymış. Burada binalar irili ufaklı otantik binalar, binaları çeviren koca bir duvar. Duvarların dışı çayır, alabildiğine yeşillik, biraz ilerleyince de güzel ormanlar. ormanı ve şarabı ile meşhur bir yer.

SOFYA;

Bulgaristan'ın Başkenti.. SOFYA... Sadece Vidin'e giderken 2 saat için uğradığımız Bulgaristan’ın Başkenti Sofya... Buraya adını veren Azize Sofia’nın heykeli, kentin sembolü.

Ayasofya’dan aşina olduğumuz Sofia kelimesi bilgelik anlamı taşıyormuş. Azize Sofia heykeli de bu bilgeliği destekleyecek unsurlara sahip. Heykele baktığınızda sol elinde bilgeliğin sembolü bir baykuşu, sağ elinde ise özellikle Yunan ve Romalıların başarı ve zafer simgesi olarak kullandıkları defne tacını tuttuğu gördük mü derseniz tam da göremedim. Çok heybetli hoş bir heykel yanlız . Tam çekim alamadım caddeye fırlamam gerekirdi ön cepheden... Bende yemek arası alelacele bir çekim aldım. Buradaki yemek tercihimizi Mc Donald'dan yana kullandık. Sofya 'da Azize Sofia heykelinin yanındaki alışveriş sokaklarını gezdik.

Bulgaristanın başkenti Sofya şehrine adını veren Azize Sofia heykeli yakın çekimde tam da bu aşağıdaki gibi ... Şehre görkemli ihtişam vermiş..


Sofya'daki kısa turumuzdan sonra konaklayacağımız Vidin'e geldik. Vidin Tuna boylarında bir Osmanlı kenti. İlk önce pek iç açısı bir yer değil gibi görülse de, komünist rejimin hakim olduğu eski evler, yeşillik ve tarihsel kalesiyle görülmeye değer ilginç bir mekan.

vidin kalesi ile ilgili görsel sonucu

Vidin kalesi kenarında Tuna nehrinin hakim olduğu uzun bir plaj var. Tüm halk burada güneşleniyodru. Kalenin içi aşırı derece temiz ve korunaklı. Uç noktada ki bu kalenin bu kadar güzel bakımlı olması çok ilginç ve tarihe verilen önem. Bizde ki kale diplerindeki şişeler, pislikleri düşününce her zaman olduğu gibi içimiz acıdı. Kale gezisinden sonra Vidin'den ayrıldık. Tuna nehrinin ayırdığı bir köprüyle Romanya ya geçtik. 

KARPAT DAĞLARININ ZİRVESİ
TRANSFAGARAŞAN YOLU 

Bu yol Motorcuların Kabesi şeklinde tanınıyor. İnanılmaz güzel bir güzergah. Çavuşesku döneminde açılmış. Bitmesini göremeden yönetime el konmuş ve kurşuna dizilmişler.


Çok kavisli bir yol dediler ama, biz zevk ile zirveye kadar çıktık. Yol boyunca harika resim çekme mekanlarını tespit ettik. Yol da bizi bir ayı ailesi selamladı. onlarla hasbihal ettik. Dünyanın en güzel güzergahı ve rotası ve de yolu diye tanımlıyor tüm siteler.


Biz de tespit ettik harika bir güzergah, harika bir deneyim. Yer yer yağmurla karşılaştık, tepede koyunlarını otlatan çobanla göz göze geldik, tir tir titredik bir yaz günü..


Ama ama en güzeli bu yolu görebilme şerefine nail olduk.

Yorgun ama bir o kadar güzel çekimler, izlenimlerle güzellikler dolu Sibiu'ya doğru yola çıktık.

SİBİU
PARA BİRİMİ; Ron-Ley

Gece gece geldik. Gecesine bayıldık. Romanya Sibiu.
Masalımsı bir şehir.
Gece büyük bir sinema platosu kurulmuş, eski yazlık sinemaları seyrederken duyulan haz.


Romanya Sibiu daki ilginç konaklamamız.  Evler avluya açılıyor. Gece gelince karanlık avludan tırsan ben, oğluma "burayı çok mu aradın" dedim. Ama sonra çok sevdim. Avluya açılan kapısıyla içeride eski bir görünüm vermesine rağmen hoş bir otel. Mekan sahibini hiç görmedik. Anahtar posta kutusunun içinde diye yazmış, parayı da televizyonun önüne koyun diyen yüksek güvenilirlik. Kimdi ? Neden bize güvendi ? bilemeden, şaşırarak dediklerini yaptık ve 1 gece dedikleri gibi de güven içinde konakladık. 

Gece şehir 12 ye kadar meydanlarıyla canlı.. Avrupa şehirlerinde rastgelmeyecek bir canlılık. Geç vakite kadar cafelerde müzikli yemek yeme ortamı.

Gece gördüğümüz Sibiu meydanını  sabah kalkarak erkenden gezdik.   Meydanda güzel alışveriş yerleri ve cafeler mevcut. İki meydanı görebilen büyük kuleden şehre tepeden baktık.
Yalan köprüsünde yürüdük. Sonra arabaya binerek yolumuza devam edecekken bir tabela bizi yeni bir köye götürdü.

SİBİEL Köyü... Ormanın kıyısında peri köyü diye tanıtıyorlar. Romanya falcısı, perisi, draculası, cadısıyla ilginç bir yer. Bu köyde şöyle bir gezdik. Kuyularından sular çektik. Mis gibi havası, köy evleri böyle mi olur diyerek şaşırdık. Gerçekten de  şaşkınlık veren düzeniyle hayranlık duyulacak bir köy. 


Sibiel köyünden sonra yolumuz CORVİN kalesi. Romanya satolarıyla, kaleleriyle meşhur.



Corvin Kalesi; Peleş Kalesi ve Bran Kalesi ile birlikte Romanya'nın en önemli üç kalesinden birisi. 15. yüzyılda Hunyadi tarafından yaptırılan bu kale gotik tarzı mimari özellikler yanında geniş balkonları ve sütunları ile Rönesans mimari özelliklerini barındırıyor. İçerisinde çeşitli tarihi eserler mevcut; zırhlar, kıyafetler, armalar, sikkeler, mızraklar ve kılıçlar gibi. İlginç bir müze içerisinde çeşitli hayvan iskeletleri mevcut. Hatta bir adım ötesinde bir insan iskeleti de mevcut. Bu iskelet bir kadına ait ve takıları ile ilgili bir olayı vardı ama maalesef şu anda hatırlayamıyorum. Taze taze not almazsan böyle olur diye de kendimi suçlamadan edemedim.




Öte yandan kalenin girerken sol tarafta, çıkarken sağ taraftaki bölüm işkencelerin yapıldığı bölüm.  Romanya Corvin şatosunun girişindeki işkence odasında, güzel canlandırmalar yapılmış.  İşkence odalarını görünce, çocuk tecavüzcülerine de bundan beteri olabilir diye bir kamu spotunu  düşünmeden edemedik.




Ancak bir Türk olarak bu kalede asıl merakımı cezbeden şey şüphesiz bu kalenin tarihine adını yazdırmış üç Türk'ten kaynaklanıyor. Bu bahsi geçen Türk esirleri kaleye su getirmeleri şartıyla serbest bırakılacakları kendilerine söylendiğinde tez vakit çalışmalara başlamışlar ve esaretleri 15 mel'un sene kadar sürecek amansız bir çalışma tutsaklığına dönüşmüş. Üç insanı memleketlerinden uzakta on beş sene boyunca azimle çalıştırabilecek tek şey karanlıkların çok ötesinden belli belirsiz bir ışık hüzmesi şeklinde kendini gösteren özgürlüğün küçücük bir umudu olabilirdi ancak. Aradan yıllar geçmiştir ve yerin 28 metre altında su arayan soydaşlarımız aradıkları suyu bulmuşlar bulmasına ama suyu bulduklarında kendilerine özgürlük vaadinde bulunmuş olan Ion Hunedoara ölmüş ve yerine Elizabeth Szilagyi geçmiştir ve o da bu vaadi tanımamıştır. Hatta bu vaadi tanımadığı yetmezmiş gibi bu üç Türk'ü ölüme mahkum etmiştir. Söz uçar, yazı kalır derler ya.. Eski kral buraya iki kelam not yazaydı. Bunları öldürmeyin diye.. Ölüm anı gelip çattığında Türklerin son sözleri şu bir kaç kelimeden ibarettir:
"Suyunuz olabilir, ama ruhunuz yok."

İşte tam bu noktada Mimar Sinan'a ait bir hikaye aklıma geldi. Dönem padişahı Mimar Sinan'a sözlü bir su bağlattırmış, kendisi ölünce yerine gelen kişi de izinsiz su bağlattığı için ceza vermiş ve suyunu kestirmiş.

Hani derler ya:

“Duvara dayanma yıkılır,

İnsana güvenme ölür."
Bu hikaye tam da böyle bir hikaye. İstanbul'a su getiren Koca Sinan susuz vefat etmiş tıpkı bu garipler gibi. Su umut olur derken, onların sonu olmuş.




Corvin kalesinden çıktığımız vakit karnımızın acıkması hasebiyle gözümüz şöyle bir yiyecek ararken Romanya'da bolca gördüğümüz bir yiyecek dikkatimizi çekti.

Kürtöskalacs ile ilgili görsel sonucu


Bu ne ola ki diye meraklandık. Adı; Kürtöskalacs / Chimney cake çekim alalım sonra da yiyelim dedik. Çok beğendik. Tadı Sinop'un nokuluna, kürt böreğinin pandispanya hamuruyla yapılmış versiyonuna benziyor... Tam bir ikindi çayı yanında yenebilecek bir tad.

Corvin kalesinin ihtişamından sonra Kaloşvar'a giderken Alba Lulia tabelasını görünce hemen oraya bir sapalım şöyle geçelim derken, harika bir yer ve gösteri ile karşılaştık. 


Türkçe'de Erdel Belgradı olarak anılırmış.  Ortasından nehir geçen şehirlerden birisi. Burada Üniversiteler mevcut. Okuduğumuz kadarıyla kilise şeklindeki bina sanki bizim İlahiyat fakültelerimiz gibi din üzerine bir Üniversitesi. Kısmet bu ya 100. yıl tabelaları vardı. Bir etkinliğin tam da ortasına gelmişiz.  Alba Lulia'da  bu tarihi günde şehirde düzenlenen resmi tiyatral bir geçit törenini de izledik. Resmi geçitte eski zaman kıyafetleri ile, antik çağı andıran kıyafetli bir grup askerin  mehter takımını andıran nidaylarıyla  tören alanına geldik.  İngilizce de konuşmadıkları ne dediklerini anlamasak da, bağıra çağıra okçuluk, dans v.s. gösterilerini izledik ve de yolumuza devam ettik.


KALOŞVAR
Otel:  House Apartment Minerilor
Para Birimi: Ron-Lev

Kaloşvar'da kaldığımız mekan çok cici denebilecek bahçe içinde dubleks bir evdi. Sahibi güleryüzlü, canayakın. Evde çok ince detaylar vardı. İçimize sinerek kaldık. Burası Bükreş'den sonra 2. büyük şehirmiş.  Kaloşvar uygun uçak biletleriyle gidilip gezilecek Romanya'nın kalınacak yerlerinden biri diye öneriliyormuş. Biz gecesini gezdik. Ertesi sabah da yolumuz Tuz Madenine giderken gündüz gözüyle de meydanda bulunan Festival Çarşısını ve kilise önündeki pazarı gezdik. Büyük caddeleri ve binalarıyla güzel bir şehir.T




TURDA TUZ MADENİ



Romanya Turda Tuz madeni... Beklediğimizin de üzerinde bir yer çıktı.  Yerin altında bir cehenneme indiğinizi düşünürken bir karnavalla karşılaşıyorsunuz. Bir Mağara, ya da bir maden, ya da bir dehliz ancak bu kadar güzel olabilir. Kendinizi bilim kurgu merkezinde hissediyorsunuz. Genç olanlar merdivenle, bendeniz gibi bedeni genç olmasa da ruhu genç olanlar asansörle derinliklere indik. . Aşağıda rüya dolu bir masal alemi bekliyormuş meğer.. Burayı çok güzel değerlendirmişler. İnanılmaz güzel bir mekan. Kesinlikle gezilip görülmeye değer harika bir mekan.



3 kat olarak ziyarete açılan yerin ikinci katında çocukların zevk alabilecekleri dönme dolap, oyun alanları, tiyatrolar, üçüncü kat yani zeminde ise kayıklarla su da gezintiler. Derinliklerde hiç ürkmeden sanki yeryüzündeki gibi keyif alabiliyorsunuz.



Tuz madeninde çıktıktan sonra Romanya'nın ikinci lezzeti Langoş ile tanışacaktık.
Langoş çok güzel bir atıştırmalık bir yiyecek. Bizim Pişi, Lokma tarzında..

Büyük hamurlar kızartılıp üzerine krem peynir tadında beyaz bir şey sürülüyor arasına bolca kaşar rendeleniyor. Genellikle Macaristan, Prag ve Romanya bölgelerine has bir tadmış. Biz çok sevdik.





Langoş ile ilgili görsel sonucu



 Langoşlarımızı keyifle yedikten sonra yol üzerinde bir köy daha vardı. Bir de oraya uğrayalım dedik. Bu köye de bayıldık. 


BİERTAN Köyü.




Romanya sınırları içinde yer alan Transilvanya bölgesinde, UNESCO'nun Dünya Mirası listesine girmiş toplam yedi Sakson köyü bulunuyormuş. Biertan bunlardan biri ve burada zaman durmuş sanki. Arnavut kaldırımlarıyla kaplı köy meydanında köylüler var ama buranın köylüsü de evi de bir başka güzel. Film platosu ve yüksek bir yerde kurulmuş 15. yüzyıldan kalma kilise ise köyde yaşamın merkezi gibi.



Burası 300 yıl boyunca evliliği sallantıda olan çiftlerin sorunlarını çözmede kullanılmış. Rahipler, sorunlu çiftleri altı hafta boyunca bu odada kilitli tutar, böylece boşanmalarını önlemeye çalışırmış.



Bu 'evlilik hapishanesi' korkunç görünse de etkili bir yöntem olmuş. Odanın kullanımda olduğu 300 yıl boyunca Biertan'da sadece bir boşanma olmuş.


Köyleri, yolları aşarak güzel bir şehre doğru yolumuza devam ettik.

SİGHİŞOARA
Otel. CASA STELUTA
Para Birimi: Ron-Lev-Euro geçerli

Film karakteri Drakula'nın esin kaynağı olan şehir SİGHİŞOARA.. Vlad Tepeş’in doğduğu ve hayatının bir kısmını geçirdiği yermiş burası. Tanımadınız değil mi? Bizim Fatih Sultanı çok sinirlendiren meşhur Kazıklı Voyvada. Burada doğmuş diye ürkütücü değil aksine tatlı mı tatlı bir ortaçağ yerleşimi.


UNESCO Dünya Miras Listesindeki şehir Transilvanya’da gördüğümüz en güzel şehirlerden.

 Şigihişoara 'dan insan manzaraları. Meydanda otururken bir sürü değişik insanlarla karşılaştık.. Davul çalan bey yanıma gelerek bizi etiketleyin dedi. Türk olduğumuzu anlayınca da "hojgeldiniz " dedi... Sevdim kendisini.. dünya ahret kardeşim olsun.yer bildirimi yapınca o da çıkacakmış.. benimde böyle bir hizmetim olsun kardeşimize. Bir iki Türk olaydık biz de İstiklal Marşımızı söyler idik.
Otelimizden çok memnun kaldık. 
Tam bir Türk misaferperverliği, güleryüzlü evsahibimiz Sebastiyan... Burası tam konaklama harikası. Booking.com ayarladığımız bu yer tam 10 point. Gittiğiniz yerlerde yorum sayısına göre alınan puanları inceleyerek seçin.


Caddeleri ve konumu çok güzel bir şehir.  Dracula'nın yaşadığı ev meydanda. İşlerinde güzel çekimler aldık. Üzeri ev altı tunel şeklindeki evler buraya harika bir görüntü sağlamakta. Hatta bir evim olursa altından yol geçireceğim üzerinde oturacağım diye de heveslendim valla.. Dracula'nın yaşadığı ev şu an restaurant olarak kullanılmakta.. 5 Lev verdiniz mi onun olduğu söylenen hayali odayı da gezebiliyormuşsunuz.

Sokaklarda gezinirken Alim merdivenleri denen Sacara Bilgi Merdivenlerine yöneldik. Eski alimlerin yürüdüğü bu merdiven harika bir konumda yapılmış. Biraz yorulsak da yukarı kadar çıkarak "Acep alim olur muyuz bizde" dediysek de yorgun bir ifadeyle aşağı indik. 
  
Sighişoara'ya bitirip Braşov'a doğru giderken bizi yeni bir köy daha karşılayacaktı.

Romanya Viscri Köyü Burayı İngiltere Prensi Charles çok beğenmiş, ama biz çok beğenmedik. Zorlu yolları var, Unesco Kültür mirası seçilmiş. Tepede bir kilise vardı. Görmüş olmak için gittik. Prens Charles de beğenmiş, değişik bir yerdir diye düşünürken Biertan köyü daha güzeldi. Buranın neresini beğenmiş acaba dedik. Demek ki bir bildiği vardır.. Koca Prensden biz daha iyi mi bileceğiz yani.

BRAŞOV
Otel. Old Town Postavarului
Para Birimi: Ron-Lev-Euro

Braşov... Romanya'nın kalabalık ve renkli ve de en çok turist alan şehriymiş. Yaz kış turisti bolmuş. Bükreş den sonra en kalabalık şehir. Mimarisi, cafe ve restaurantları ile beklentilerimizi boşa çıkarmadı. Meydanda kalabalık bir topluluk sizi bekliyor. otel yer itibariyle çok merkezi yerde. Ama biraz eski bina olması nedeniyle ilk girişte sizi bir çöp ve rutubet kokusu karşılamasına rağmen, binanın temiz, yatakların temiz olması yorgun vücudumuza çok iyi geldi.


 Braşov'dan ertesi sabah Raşnov kalesine doğru yola çıktık.

Raşnovu Türkler istila etmesin diye yapmışlar, ama bizden kurtulamadılar. Raşnov kalesine traktörlerle çıkılıyor. Güzel korunaklı ve manzarası hoş bir kale...


Raşnov kalesinden sonra bizi bu ülkeye yolculuk yapmamızın ana sebeplerinden Bran kalesine doğru yola çıktık. Burası Dracula filmine plato olan meşhur kalelerden. Senarist hayali Dracula karakterini Fatihin düşmanı Kazıklı Voyvoda'dan etkilendiği söyleniyor.




Güzel korunmuş bir şato.. Buranın uzun bilet kuyruğunu beklemek istemezseniz, muhakkak internetten biletinizi ayarlayın. Tam kuyruk da beklerken, eşimin gel gel aldık internetten bileti demesiyle uzunca bir kuyruğu geride bırakarak ön saflara geçmemiz bizi mutlu etti.

Dracula'nın şatosu Bran kalesini bitirip yolumuz meşhur Peleş Sarayına vardı. Ama ne yazık kı burası 2 gün (Pazartesi-Salı) kapalıymış. Bu sarayın görkemini sadece dışarıdan izledik.


Buradan 2 saatlik bir mesafedeki Bükreş'e doğru yolumuzu çevirdik. 

BÜKREŞ
OTEL:  Apartments Bucharest Centre
Para Birimi: Rom-Lev-Euro

Bükreş'e vardık. Şehre giriş ağaçlar içinde. Büyük şehir havası var. Binalar biraz bakımsız.. Burada dış cephe işine girmek lazım.

Bükreş bildiğiniz gibi Romanya'nın başkenti. Türkiye‘den sadece 1 buçuk saat uzaklıkta Orta Avrupa‘nın en güzel başkentlerinden biri  Balkanların Paris‘i olarak da bilinirmiş.

Şehri gece gezdiğimizde şehir yaşayan bir şehir. Güzel hareketli sokakları var.

Ertesi sabah Bükreş sokaklarını gezerken. Odeon meydanında bizi sürpriz bekliyordu. Atatürk'ün büstü. Burada yaşayan bir Türk Otel işletmecisi burayı yapmış. Sokakları ağaçlı ve geniş Üniversiteler Meydanını gezdik. Yolumuz bizi burayı meşhur eden Çavuşesku'nun Sarayına doğru götürdü.


Merak edenler için.. Kim bu Çavuşesku...  Burada beni çok etkiyen tarihçeyi tekrar tekrar okudum. Tekrar tekrar burada çocukluğumda kulaktan duyduğum olayı yerinde yaşadım. Hem içim öldürüş şekline acıdı.. Hem de ülkenin 89-90 da ki halinden sonra hemen silkinip Avrupa Birliğine girebilmelerine şaşırdı. 



Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve ayakta duran insanlar

Çavuşesku tam 25 uzun yıl ülkeyi yönetmiş. Az değil. O da tüm diktatörler gibi, seçimle gelenlerdenmiş.  Bir zamanlar samimiyetle ülkelerini inandıkları ideallere kavuşturmak için sıyrılan kollar, çok geçmeden çıkarlar ve megalomanyanın yönettiği her ne pahasına olursa olsun koltuğa yapışan pençelere dönüşmüş.




80’lerin Romanya’sı… Medya susturulmuş, radyolar kapatılmış, sadece bir televizyon kanalı, günde 2 saat yayın yapıyor. Yayının içeriğini zaten tahmin edebilirsiniz. Evde daktilo bulundurmak bile ölümle cezalandırılan bir suç. Her 30 kişiden 1’inin gizli rejim polisi olduğu sıkılıkta bir yönetim, insanların kendi annelerinden korktukları müthiş bir sindirilme ortamı. Ülkede yüzbinlerce annesi tarafından terk edilmiş çocuk var. Neden mi? Rejimin gebelik müfettişlerinin zoruyla çocuk sahibi olmaya mecbur bırakılan kadınlar kedi gibi yavrulamaktan bıkıp, çocuklarını bırakıp, yurtdışına kaçıyorlar.

Derin bir nefes alın. Şimdi başlıyoruz detaylı anlatmaya. Bilgiler kardeş sayfa Biz evde yokuz gezi notlarından. Takdirle karşıladığım bilgi dağarcığı bol bir sayfa. Emeğe saygı açısından bilgileri nerden aldığımı da söylemeden geçemeyeceğim.


ÇAVUŞESKU’NUN GENÇLİĞİ

Ceausescu-küçüklük

Nikolay Çavuşesku (Nicolae Ceaușescu) Romanya’nın Scorniceşti kasabasında 1918’de doğdu.

Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Çavuşesku, ilkokulu bitirdikten sonra okumaya devam etmeyerek fabrikalarda çalışmak üzere henüz 11 yaşındayken Bükreş’e gitmiş.

14 yaşında (o zamanlar) yasadışı olan Romanya Komünist Partisi’ne katılmış ve 15’inde komünizm propagandası yapmaktan ilk defa tutuklanmış.

ROMANYA’YA KOMÜNİZM’İN GELİŞİ

Komünizm Romanya’ya 2. Dünya Savaşı sonrası geliyor, ve 1989’da Çavuşesku’nun idam edilmesine kadar 42 yıl devam ediyor:

İkinci Dünya Savaşı’ına tarafsız olduğunu ilan ederek başlayan Romanya, aslında Nazi’lerle gizliden gizliye müttefiklik yapıyor. Derken, savaşın gidişatının Naziler’in aleyhine gittiğini gören Romanya, taraf değiştirip, topraklarındaki Alman askerlerini tutuklayıp Ruslar’a vererek savaşın kaderinde önemli bir hamle yapıyor. Böylece Ruslar ile ilişkiler başlıyor. Savaş için Romanya topraklarına gelen Ruslar komunist ideolojiyi burada yaygınlaştırıyorlar. 1945’te Komünist Parti’ye kayıtlı sadece 1000 adam varken, sayı sadece 2 yılda 1947’de 710,000 kişiye çıkıyor!

Bir yıl sonra 1947’de monarşi sona eriyor ve Romanya Halk Cumhuriyeti kuruluyor.

1948’de tarıma kolektivizasyona geçiliyor, yani tüm ülke, tarım alanlarının sadece devlete bağlı olduğu dev bir tarla oluyor. Kolektivizasyon çerçevesinde eskiden toprak sahibi olan çiftçiler topraklarından koparılarak şehirlere zor şartlarda yaşamaya zorlanıyorlar.

Kurulan dev tarlalarda, savaş öncesi dönemin liderleri ve muhalif entellektüeller tutuklanarak, zorlu koşullar altında çalışma kamplarında çalışmaya mahkum ediliyorlar. İlerleyen zamanda tüm fabrikalar ve iş yerleri de devlete bağlanıyor. Tüm halk, buralarda karın tokluğuna çok ağır şartlarda çalıştırılmaya başlıyor.

Rusya ile ilişkileri pekiştiren Romanya sokak adları şehir adları bile Sovyet liderlerine ithafen değiştirmiş.

ÇAVUŞESKU’NUN KOMÜNİST PARTİ’DE YÜKSELİŞİ & BAŞA GELİŞİ

çavuşesku-dönemi

Çavuşescu Romanya’nın 2. ve son komünist lideri. 1965’te komünist partinin genel sekreterliğini yürütüyor ve 1967’den 1989’a devleti yönetiyor.

Lider olmadan önce 21 yıl partide çeşitli görevlerde bulunuyor:
1944-1945 yılları arasında Komünist Gençlik Birliği Sekreterliği
1947‘de Tarım Bakanı
O zamanki Komünist Parti lideri Gheorghe Gheorghiu-Dej’in altında Silahlı Güçler Bakan Yardımcılığı
1952‘de “Moskova Kanadı” Merkez Komitesi Liderliği
1954 yılında partinin ikinci en yüksek pozisyonuna geliyor.
1965‘te parti lideri Gheorghe Gheorghiu-Dej’in ölümünden sonra, Çavuşesku Romanya İşçi Partisi birinci adamı (genel sekreter) oluyor. Partinin adını Romanya İşçi Partisi’nden Romanya Komünist Partisi’ne değiştiriyor.
1967‘de Danıştaybaşkanlığına geliyor. Bu da ona devleti yönetme yetkisi veriyor. Devletin adını da “Romanya Halk Cumhuriyeti”nden “Romanya Sosyalist Cumhuriyeti“ne çeviriyor.
1974‘de Devlet başkanlığına geliyor.

ÇAVUŞESKU’NUN DİKTATÖRLÜĞÜNDE 25 YIL

Çavuşesku yönetime ilk geldiğinde duruşu daha yumuşak, halk da durumdan hoşnutmuş. Ayrıca yürüttüğü Batı’ya yakın dış politika sayesinde Avrupa ve Amerika’nın sempatisini kazanmış. Batıya güler yüz, içeriye demir yumruk olan Çavuşesku için gelmiş geçmiş en katı Stalinist deniyor.

Batı’nın kalbine giden yol Sovyet Rusya’sını yalnızlaştırmak olduğundan, Çavuşesku’nun 1968’de Sovyetler’in Çekoslavakya’yı işgal etmesini onaylamaması, Sovyetler’in Afganistan’a müdahalesini kınaması ve tüm Sovyet Bloğu’nun boykot edildiği 1984’te Los Angeles Olimpiyatları’na da katılması sayesinde Amerikan başkanı Nixon ziyaretine gelmiş, hatta Romanya bu dönem ekonomik yardım bile almış.

Diğer taraftan, Çavuşesku 1971’de Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kore’ye seyahatler yapıp oradaki sert otoriter rejimleri yerinde inceleyip Romanya’ya adapte etmeye çalışıyor.

Batı’da ılımlı komunist lider imajı çizen Çavuşesku’nun halkına karşı aynı sıcaklığı gösterdiğini pek söyleyemeyiz. İçeride çok daha sert ve baskıcı lider ve hükmü boyunca halkına karşı eli giderek daha da ağırlaşıyor, hatta zulüm noktasına varıyor.

ÇAVUŞESKU’YU TAHTINDAN İNDİREN POLİTİKALARI

“Doğan Her Çocuk Halkın Malıdır”- Çavuşesku

Romanya’nın sanayileşmemiş ekonomisinin kalkındırmak için Stalinist düşünceden ilham alan Çavuşesku, daha çok iş gücü = daha çok para gibi bir sonuca varır ve ekonomik sıkıntıları gidermenin yolunun nüfusun artması olduğuna karar verir.

İş gücünü 23 milyondan, 30 milyona çıkarmayı hedefleyen Çavuşesku, 1966’da “Fetüs tüm halkın ortak mülküdür” diyerek, insanları üremek zorunda bırakan politikalar uygular:

1. Çavuşesku’nun Getirdiği Bekarlık Vergisi

Çavuşesku, bekarın gelirinin %10’una el koyan vergi sistemini getirir. Kişilerin çocuk sahibi oluncaya kadar %10 vergi ödemekle yükümlü kılınır.

2. Çavuşesku’nun Getirdiği Kürtaj Yasağı

Kürtaj yasaklanıyor. Kadınlar bakamayacakları çocukları doğurmaya zorlanıyorlar. Devlet, bunun arkadasında “Devlet sizden iyi bakar. Doğurup yetişttirme yurtlarına bırakın” diyerek duruyor.

3. Çavuşesku’nun Regli Polisi

Evet, doğru duydunuz. İş yerlerine devlet görevlileri 45 yaş altındaki kadınları gebe mi diye muayene ediyorlar. Eğer gebelik yakalarlarsa, kadının doğurduğundan emin olmak için böyle takip yöntemleri uygulanıyor. Halk arasında bu ekibe regl polisi deniyormuş. Neticede, her tür hamile kadın doğurmaya zorlandığı için çocuk ölümleri 1000’de 83’e fırlamış.

Neticede, 100,000’lerce kadın Macaristan’a kaçmak zorunda kalır. Arkalarında da 100,000’lerce yetim bırakırlar.

Hazin ve bir o kadar da ibret verici Hayat hikayesi işte. 

Saraydan sonra bizi bir sürü parklar karşıladı. Hepsine girip çıktık. 
Sarayın karşısındaki park bakımsızdı çünkü saraya çok para harcandı diye orayı biraz bakımsız bırakmışlar.

Diğer yolumuz üstünde ki park ise Çeşmeci Parkı.  Ciddi ciddi konum Çeşmeci Parkı.. Türkler mi Romenleri seviyor . Onlar mı bizi.. ama halkın hepsi Türkleri çok seviyor.





Çeşmeci Parkı veya Çeşmeci Bahçesi (Rumence: Parcul Cişmigiu), Bükreş'teki en eski halka açık park veya bahçelerden biriymiş. Şehrin merkezinde, Regina Elisabeta Bulvarı (Kraliçe Elisabeta) ve Schitu Magureanu Bulvarı gibi iki ana arter (yol) arasında bulunup, kocamaaaann bir alana sahip, içi güzel göletlerle süslü.. İngiliz Park'ı tipinde düzenlenmiş olup, biri regina Elisaeta Bulvarı'ndan, ikisi Schitu Magureanu Bulvarı'ndan, biri de Ştirbei Voda Caddesi'nden (Prens Ştirbei) olmak üzere birçok girişi varmış. Biz hangi.girişten girsik bilemedim. Bol çömleklerle süslü bir kapıydı. Gidince bir zahmet bulun gayri...

Biraz otelde dinlendikten sonra İnternetdeki gezi bloglarında önerilen bir Kitapevinden bahsedildiğini okuyunca, dinlenmek boşuna kalk gidelim görelim Küheylan modanda akşam önce harika mimarili bir kitapevini gezdik. Kitapevi




Sonra gündüz tespit ettiğimiz sahibinin Mersinli olduğu söylenen bir Türk kebapcısında bayağı tuzlu fiyata yemek yedik. Ekmek arası döner ve çorba yedik. Bir kişi yaklaşık 40 leva filandı. Biraz pahalı yapmışsın be emmi diyemedik ama "Hoşgeldiniz, buyrun" diye konuşulan Türk nidalarının gazıyla yedik hesabı da tuzlu cinsinden ödedik. Dristor Kebap

Bükreş de ikinci günümüzde de sokakları adeta adım adım hissettik. İlk önce Üniversiteler Meydanının bir ucundaki Zafer Takına doğru yürüdük. Burası Paris'deki Şanzalize den kıskanılarak yapılmış.




Doğal Hayvan Müzesini gezdik. Evrim Teorisi mantığıyla yapılmış gerçekten kayda değer bir Doğal Hayvan Müzesiydi. Bükreş'e giden herkese öneririm.




Yine yoğun bir yol kat ederek Doğal bir köy yerine geldik. Burada Bulgaristan'ın güzel köy evlerini anlatan, köy yaşantılı bir mekan.





Bu köyün yanında Tuna nehrinin akması, diğer yanının da Central Parkı anlatan bir tarzda büyük bir Parkının olması burayı yeşil ve doğa dostu kılmış.

Zaten Bükreş'de en çok göze çarpan ve bizi etkileyen uzun geniş caddeler ve tüm caddelerin iki yanını çevreleyen orman alanları, Tuna nehrinin akışı ve gece bile rahat dolaşabilmemiz.

En komiği yol kenarlarında bolca bulunan şarapçılar bile yoldan gece yarısı geçen mini etekli kızlara şöyle bir dönüp bakmıyorlar bile.. Bizim bu duruma erişmemiz mümkün olacak mı ? Merak ediyorum doğrusu..

Bükreş'den ayrılırken  Vinyet için Romanya sınırında bayağı bir rüşvet verdik. Resmen rüşvet istediler. Burada önemli olan saat aralığına iyi dikkat etmekmiş. Biz gün olarak saydığımızdan sabah 2 saatlik bir gecikmemize bile bayağı tuzlu bir rüşvet istediler. Mecburen ödedik ,içimize oturdu. Gelince bu konuyu Romanya Konsolosluğuna bildirelim diye karar verdik.

Romanya'dan Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye varacağımız için, bir geceyi de Kırcaali'de geçirelim dedik.

KIRCAALİ
Para Birimi. Leva





Bulgaristan'da Kırcaali'ye geçmeden önce Plodiv'de bir köyde bir tanıdık evinde bir kahve molası verelim dedik. Burası zamanında Bulgar adları veriliyor diye Türkiye'ye göçen bir ailenin evi. Sonra şartlar düzelince tekrar Bulgaristan'a geri dönmüşler.




Bulgaristan  yeşiller içinde yolları olan bir yer. Kötü yollar var dediyselerde bize çok da kötü gelmedi.


Bulgaristan Kırcaali.  Güney Bulgaristan'da ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı, Arda boylarında ve Rodopların eteklerinde konuşlanmış bir şehir..



Şimdilerde gençlerin aman bre deryalar yerine disko-oryantal karışımı çingene müzikleriyle haşır neşir olduğu yer.. Arda boylarında şarkısı meşhur.

Kırcaali de yine bahçe içinde hoş bir evde konakladık. Otel sahibinin bizi Old Town denilen hoş bir mekanda yemek yememizi önerdi. Bulgar namelerinin çalındığı hoş bir mekandı. Yemek tercihimizi balıkdan yana kullandık. Sezar salatası istemeyin üzerinde domuz eti dolu geliyor. Biz de yemeden hemen iade ettik. Ama mekan gayet güzel, fiyatlar da çok uygundu. Kırcaali'ye gelenlerin tercih edebilecekleri hoş bir mekan.





Kırcaali'den sabah erken saatlerde değişik marketleri gezerek, alacaklarımızı son güne sakladığımız için biraz alışveriş yaptık ve  Türkiye'ye döndük. 




Geziden arta kalan izlenimler size yardımcı olabilecek anekdotları da aşağıda kısa kısa belirteyim. 




* Peny ve Lidl market yurtdışında alışveriş tercihiniz kullanabileceğiniz uygun alışveriş marketleri. 




* Romanya'dan magnet alırım derseniz tercihinizi Sibiu'da kullanın

 Çünkü buradaki 5 ley'e satılan magnet, diğer yerlerde 15-20 ley..  



* Arabayla gidecekler için ülkelerdeki otoyol kullanım ücretleri önemli. Eğer tam gün belirtmeyim eksik alırsanız iyi bir ceza ödüyorsunuz. Vinyetlerin sürelerine çok dikkat etmeli. Vinyet ya gümrük çıkışlarında ya da benzin istasyonlarında satılıyor. 2018 itibariyle Bulgaristan'da 15 ley idi. Ama yakınlarda sizi çeviren açıkgözler 20 ley'e satabiliyor. Buna dikkat etmeniz gerekir. Romanya'da bizim gibi hata yaparsanız da göz göre göre 100 Euro rüşvet verebilirsiniz. 





Bu gezilerde en önemli ayrıntılar çekeceğiniz videolar. Geçmiş yıllarda size çok güzel hatırlatmalar sağlıyor.

Romanya yazı değil de bize görüntülü şeyler daha güzel gelir derseniz, facebook sayfamda gün gün yayınladığım Serpilin Gezi Rehberini takip ediniz. TIKLAYINIZ SERPİL'İN GEZİ REHBERİ....



Söz uçar yazı kalır dedik, yaşadıklarımızı deneyimlerimizi gördüklerimizi size aktardık, size düşen aşağıya iki yorumla hasbihalimize renk katmanız.