5 Temmuz 2019 Cuma

LVİV'DE GEZER İKEN

Gezilecek Yer  : LVİV Ukrayna 
Kaldığımız yer: Homelike Apartment 
Para birimi       : Grevni (2019 yılı 1 tl =4.5 grevni)


Aslanlar şehri olarak bilinen Lviv'e,  bir yıl öncesi rezervli bilet alarak, gezi programımıza başladık. 

Sabiha Gökçen Havalimanından  1,5 saatlik bir uçuşla rahat bir şekilde Lviv havalimanına vardık. Buraya giriş yeni kimlikler ile de olabiliyor ve vizesiz.   Pasaportunuz varsa kimlik doldurmadaki zorluklara katlanmadan pasaport ile geçmeniz önerimiz. Yoksa sorgu odası gibi bir yerde polisin sıkı sorularına maruz kalabilirmişsiniz. Biz yeşil pasaportla geçtiğimiz için böyle sorulara maruz kalmadan rahatça geçtik. 

"Nereye gidiyorsunuz" diye sorulan sorulara Lviv deyince kimsenin bilmediği, Ukrayna deyince de "Aaaaa güzel kızlar vardır" diye soruların hepsi kendini bilmezlikten geldiğini bir kere daha anladım.  Oysa Lviv 1998 yılında Unesco'nun koruması altına giren çok kültürel bir şehir. 

Lviv kendi halinde genç kızların yaşadığı ve kendi halinde dolaştığı bir yer. Bizim gibi kültür, ülke ve tarih meraklısı zaten bunlara dikkat bile etmeyecektir. Ne aradığınıza, ne gördüğünüze bağlı diye şuraya küçük bir not iliştireyim.

Havalimanından iner inmez, taksiler beklemesine rağmen, şehri halkıyla iç içe yaşayarak öğrenmek açısından toplu taşımaları kullanmak ailemizin en önemli özelliğidir. Hele bir de metrobüs kültürünü bilen biri olarak buralar bizim içüüünn adeta bir çocuk oyuncağı. 





Havalimanından 29 no.lu otobüs ile Stepana Bandary St  durağında inerek  tramvay geçiş istasyonundan Rusovykh St. durağından T1 nolu tramvaya bindik.

Kalacağımız otel tramvay geçiş noktasında bizim Sultanahmet gibi şehrin tam merkezindeydi. Bakınız Homelike Apartment   Otelimizi Booking.com üzerinden rezerv yaptırmıştık. 

 Tramvay bizi çok güldürdü. Gerçekten de ülkemizin toplu taşımalarına göre bayağı ilkel.


Meğer canım ülkemin tüm ulaşım araçları modernin üstündeymiş de biz kıymetini bilmiyormuşuz. Sanki ite kaka giden eski bir tramvay. 

Rynok Square durağında iner inmez bizi sonradan Belediye olduğunu öğrendiğimiz binanın önündeki tango festivali karşıladı. O kadar renkli ve kalabalık bir ortamdı ki daha otele gitmeden bol bol çekimler aldık. Rynok Meydanı aslında Lviv'in en önemli meydanı . Burada 1 gün sadece cafelerinde oturmaya veya sokaklarına girip çıkmaya öneririm.  Belediye binası da burada olduğu için her türlü protesto, yürüyüş, eğlence bu meydanda yapılıyormuş.  Bu meydanı alın sırtınıza, istediğiniz sokaklara girin çıkan Lviv 2 günde tamam. Sokaklarında gördüğünüz kiliselere de girip çıkarak buradaki mimari güzellikleri görebilirsiniz. Adlarını bilmediğimiz ama hepsine girip mimarisine baktığımız kiliseler tam bir mimari güzellikteydi. 



Otelimizle ilgili şöyle bir bilgi vereyim. Otelin ilk intibası eski zaman apartmanı olması dolayısıyla biraz ürkütmesiydi. Ama ev sahibinin bize güleryüzle karşılayıp odaya yerleşince bu en çok önereceğim şey lokasyonu..  Homelike Apartment  tıklayarak, otel hakkında bilgileri edinebilirsiniz. 

Hemen eşyalarımızı bırakarak acayip canlı şehir merkezinde kendimizi bulduk. Tramvaydan inerken dans eden tango grubu yine devam ediyordu. Sokaklar Arnavut kaldırımı. Ama bir o kadar topuklu ayakkabıyla buralarda yürüyen hanımlar. Kendilerine bu sanatlarından dolayı tebrik ediyorum.

Lviv deki bayağı meşhur olan Celenteno Ristarorante 'da  Pizza  yemeyi ilk gecemizde tercih ettik. Buranın övgüleri çok güzel olduğu için ve kızımın da Pizza sevmesi hasebiyle,  yurt dışında sadece peynirli olmasından dolayı tercih ettiğimiz Margarita Pizza  yedik. 



Yemekten sonra sokakları gezdiğimizde bizi şaşırtan Avrupa ülkelerinde görmediğimiz kadar canlılık. Sokak çalgıcıları.
Yaşlıların banklarda satranç ve tavla oynamaları. Kısaca çok yaşayan bir şehir. Hatta İstanbul'dan bile güvenilir derece de gece hayatı var.

Hemen ilk köşede sizi Kahve Müzesi karşılıyor. Orayı gezdikten sonra sokaklarda değişik müzik gruplarını dinledik. 


  
O gece derin bir uyku çektikten sonra sabah ilk işimiz Vodefon'dan internet almak oldu. Araştırmalarımızın da altında bir ücrete hepimiz ayrı ayrı internet aldık.  Sınırsız internetle videolarımızı  anında paylaşabildik. 

Ukrayna'nın para birimi Grevni. 1 Türk lirası= 4 5 grevni (2019 yılı için)

Bu beni çok mutlu etti. İlk defa paramızın değerli olduğu bir ülke de kendimi çok iyi hissettim.  İnsanın parasının değerli olması ne kaaaa güzel bir duyguymuş meğersem.

Ama bu sizi yanıltmasın. Bazı ücretler de buna göre pahalı tutulmuş. 

İnternetler alınmış, hızını ve parasını da duyunca çok sevinmiş olarak kahvaltımızı yapmak için Turkish House diye bir yeri tercih ettik. 


Lviv'in genel özelliği hizmetlerin geç gelmesi. Bu türk garson için de Ukrayna'lı garson içinde böyle. Lviv'de çalışan tüm milletten garsonlar ağır.

Bir kere daha Türkiye'ye gidince garsonlarımıza ve toplu taşımamıza laf söyletmeyeceğimizi anladım. 

Kahvaltıdan sonra her yer yürüme mesafesi olduğu için Eczane Müzesine gittik. Tam karşısı da Cam Müzesi.


Lviv'de müze hakkında tespitim şu. Mesela eski bir eczane Eczane Müzesi olmuş, Bizim Taksim Rebul Eczanesi daha popüler bence.
Cam Müzesi de iki oda . Bizim Paşabahçe bunun yanında Topkapı Sarayı. 
Ayrıca Kahve Müzesini görünce de bizim Kuru kahveci Mehmet Efendinin kesinlikle müze olması gerektiğine inandım. Tarihiyle, tadıyla daha nostaljik bence. Müze kültürleri belki de değer vermelerinden. Ufak da olsa hemen müzeye çevrilmiş. 


Bugün gezi planımızın içinde övgüyle bahsedilen Çikolata Evi vardı. 4 katlı el yapımı çikolataların sergilendiği bir yer.
Orayı gezip çikolata fiyatlarını alıp, bir de kahvesini içtik.



Gezilerimde resimden çok, videoya önem verdiğim için bu yerlerin videolarını seyrettiğiniz takdirde daha çok bilgi sahibi olabileceksiniz. 


Şehir parkı Ivan Franco parkı şehrin tam ortasında .. Şehrin içinden geçerken dinlenebileceğiniz bir yer.



Sonra biraz dinlendik. Ardından 1 saat süren sight seeling adı verilen şehir turuna gittik. Fiyatı türk parasına göre oldukça uygun 25 tl filan. Güzel anlatımla şehri gezdik. Türkçe anlatımla da iyi bilgi sahibi olduk.



Bugün 2. Günümüz.  Sabah yine tam teşekküllü sıkı bir kahvaltıyla başlayalım dedik. Yine aynı yere gittik. Ama ilk günü reklammış meğer, ilgisiz bir şekilde sanki işini zorla yapar gibi kahvaltı ikram ettiler. Servisler ağır, biraz da algılama sorunu var. Buraya yolunuz düşerse iyi izah etmeniz gerekmektedir.

Kahvaltıdan sonra Lviv'in Sabancısı gibi sayılan zengin bir Ukrayna'lının evine gittik. Giriş ücreti pahalı geldiği için sadece dışarıdan çekimler aldık.


Buradan çıktıktan sonra da yürüyerek Şehir Hapishanesine geldik. Eskiden şehir içinde kalan hapishanenin ürpertici koğuşlarını gezdik.

Hapishaneden gezerek şehir merkezine geldik. Burada 350 basamakla çıkılan belediye binasından şehre panoramik bir görüş yaptık. 
Bildiğiniz Sirkeci Postahanesi gibi büyük kapılı bir bina.. Hiç güvenlik yok, memurların arasından yürüyerek çatısına çıkabiliyorsunuz. 
4. kata kadar asansörle çıkabilirsiniz, tabelaları takip ederek merdivene yönelip burdan dediklerine kadar 350 merdivenle çıkıp, bir o kadar da yürüme yoluyla tepeye varıyorsunuz. Zorlu bir yolculuk ama zirveye ulaştık. Sırf güzel görüntüleri almak için.

Burada güzel görüntüleri seyredip binadan inerken tam karşıdaki Pizzacı da güzel bir limonata içerek gelip geçenleri seyrettik.
Biraz dinlendikten sonra T1 no.lu tramvaya binerek buranın nostaljik ve turistik diye önerilen mezarlığına vardık. Lyschakiv Mezarlığı. 

İlginç bir mezarlık. Sanki Arkeoloji Müzesi Bahçesi. Zincirlikuyu Mezarlığını gezer miydim durup dururken ya da gezdim mi hayıııır. Ama buranın ilginç yanı mezarların Arkeoloji Müzesindeki gibi sanatsal olması. Üstüne de para verdik, ilginç mezarlığı gezdik. Ruh Ruhtur dedik, fatiha da okuduk.  Biz ölüye davranılması gibi davrandık, Allah kabul etsin. Hristiyan ruh ve müslüman ruh çatışır mı bilemedim.. 

Gezginlerin hepsi önermiş, biz gitmeyeydik de eksik gezgin mi olaydık. Tekrar mezarlıktan çıkarak tramvaya bindik. İneceğimiz duraktan bir önceki durakta indik. Yürüyerek giderken, ikinci el eşya pazarları, semt sebze pazarlarını gezdik.

Çok yoğun bir günün ardından akşam yemeğine kadar  otelimize çekildik. 

 Şehir merkezinin ortasında bir otel olması bilmediğiniz şehirde çok işinize yarıyor. Hemen otele uğrayıp tuvalete girebiliyorsunuz. Yok şarjınızı takabiliyorsunuz. Yok biraz dinlenelim öyle çıkalım diyebiliyorsunuz. Yemeğe gidip gelip tekrar çıkabiliyorsunuz. 
Bütün gece gayet gürültülü, müzikli, bol kahkahalı bir gece eşliğinde uyuyabiliyorsunuz. 

3. gün  araba kiraladık. 2.5 saatlik mesafelik bir yere gidecektik. Yerin adı Tunel of Love. Yani Aşk  Tüneli.  Arabayla köylerden geçtik. Hepsi tertemiz köy.
Aşk Tüneli aslında eski bir tren yolu, Doğa harikası bir yer.




Aşk Tüneli sadece Lviv için gelecek gezginlerinin pek ziyaret edemeyeceği bir yer. Çünkü şehirden uzak. Bizim gibi zorlu gezileri, yeni yerleri keşfetmekten çekinmeyenlerin daha doğrusu eşimin tercihi bir yer. 


Burayı ziyaret bir günümüzü alıyor. Aşk Tuneli Ukrayna'nın Rivne bölgesine bağlı, Klevan isimli yerleşim yerinde bulunuyor. Tek yönlü bir tren rayının etrafında, her iki yönde uzayıp giden tünel şeklinde ağaçlardan oluşuyor. 6 km. uzunluğunda bir tünel. Sonuna kadar yürüyen var mı bilemem ama sivrisineklerin her bir yanınıza sarması sonucu sizde ne aşk kalır, ne de yürüme.. Burası her mevsimde güzeldir sanki. Tünel girişinde sizi hediyelik eşya, magnet satıcıları ve cafeterya karşılıyor. Kesinlikle araba ile gidilebilecek bir yer. Trenle gidilir derlerse de inanmayın. Zorlu bir yolculuk. Çok gitmek isteyen muhakkak araba tutsun. Yoksa google earth 'den bakın gitsin. Görülmeye değer ama, arabanız yoksa zahmeti zor.  

4.  gün yine bizi bir macera bekliyordu. 29 nolu minibüsle bir köye gittik. 300 yıllık köymüş. Minibüs kültürünü tatmanızı isterim. Bildiğin köy minibüsü şehrin arnavut kaldırımlarında tıngır mıngır gidiyor. Sonra tekrar şehre geldik. Tren garı kenarındaki pazarları gezdik. 


Şehrin merkezinde büyük heybetli bir bina gece gezintisinin hoş yeri. Opera binası .

Opera Binası şehrin en görkemli binalarından biri. Opera binasının önündeki balerin gibi güneş şemsiyelerine bayıldım. Tam binaya hoş bir konsept.. Opera binasının önünde uzunca bir park alanında akşamları her türlü etkinlikler yapılabiliyor. 
 Opera binasının  yakınında bulunan Mc Donalds dan bu akşam ki yemek tercihimizi kullandık. En azından bildik bir şeyler yedik. Lviv'in yemek kültürleri ile ilgili değişik öneriler bloglarda yapılabiliyor. Bu konuda biz biraz seçiciyiz. Bilmediğimiz tatları balık hariç deneyemiyoruz. Özellikle et ürünlerini. Genellikle tavuk ve balık üzerine olan yerleri deneyebiliyoruz. 

Opera binasının orada, akşamları harika sokak çalgıcılarını dinleyerek,  dondurma yiyebilir, banklarda, cafetaryalarda oturabilirsiniz.  Pamuk şekeri yapan amca cana yakın bir amcada opera binasının oralarda. Ondan güzel pamuk şekeri alın.



5. gün hadi yine beğenmesek de kötünün iyisi diye Turkish House da kahvaltı yaptık. İlk günü kahvaltısı reklam bölümüymüş meğer. Bugün yine zorla ite kaka kahvaltı yedik. 
Bugünü hediyelik eşyalarımıza ayırdık. El yapımı çikolatacı buranın en popüler yerlerinden.
Çikolatalar paramız değerli olsa bile bayağı pahalı aslında. Son günü Roshen Market diye bir yer gözümüze çarptı.

Meğer asıl derya burasıymış. Harika şekerlemeler ve çikolatalar mevcut. Meğer asıl yer burasıymış. Buraya muhakkak uğrayın. Özellikle yakınlarına hediye getirmek isteyenler Lviv'de şehir merkezinde magnetciler, çikolata dışında hediyelik bir şey bulamazlar.
Roshen market şiddetle öneririm. Herkes el yapımı çikolatacıyı önerdiği için oraya gittik ve hediyelik çikolatalarımızı aldık. Hand Made Çikolatacı önerim ama son günü keşfettiğimiz Roshen'i bileydim asıl tüm hediyeliklerimi oradan alırdım. Güzel hediye için bu iki yeri tercih edin. 
lviv roshen ile ilgili görsel sonucu

Otel sahibi sabah boşaltmamız gereken oda için bize 4'e kadar müsaade verdi. Çok rahat konaklama geçirdik. Tüm aldıklarımızı odamıza gelerek yerleştirdik ve havalimanına gitmek üzere yola çıktık.








Uber buralarda aslında önerilen ulaşım araçlarındanmış. Taksiler insanları havalimanına pahalı götürebiliyorlarmış. Ama raylı sistem bizim daha hoşumuza gittiğinden tramvayla airport otobüslerinin geçtiği yere geldik. 29 no.lu Airporta giden otobüslerle havalimanına geldik.  

Havalimanından geçiş bayağı uğraştırmalı, Kilo da çok sorun yaşatıyorlar. Ona göre bavulunuzun ağırlığını tam yaptırın. Yoksa sizi uğraştırıyorlar. 

Lviv'de güzel bir 4 gün geçirmenin hazzıyla uçağımıza bindik, anılarımızı da  bloğumun konusu olarak buraya iliştim. 
Size de fayda sağlarsa ne mutlu bana. 

3 Şubat 2019 Pazar

DOĞU EKSPRESİ İLE KARS'A YOLCULUK


Doğu'nun son zamanlarda ki Beyaz cazibesi Kars ve Beyaz Düşler treni Doğu Ekspresi..

Bloggerların, fotoğrafçıların ve de gençlerin son zamanlardaki favori gezisine, bizde bir blogger, bir  gezi sever aile olarak katılmak istedik. Tabii  hemen hazırladık bavulu, acabalarımızı da bavula yerleştirerek, TCDD sayfasından kendi imkanlarımız ile bizde bu seferde varız dedik ve çıktık yola. Önerimiz, giderken uçakla, dönerken trenle gitmeniz. Çünkü her daim tren akşam saatlerinde yola çıkıyor Ankara'dan..  yolculuğunuz karanlıkta geçiyor. Oysa dönüşte sabah 8.30 da Kars dan hareket ediyor. Tüm yolculuk gündüz oluyor. Güzel manzaralarla yolculuğunuz devam ediyor. 


İstanbul'dan Ankara'ya kendi arabamızla geldik. Eskiden Haydarpaşa'dan kalkan tren artık Ankara eski gardan kalkıyormuş. Ahh bu trende bizde olsaydık, tıngır mıngır gitseydik demek için  turlara ne gerek, bize TCDD sayfası gerek dedik. Zar zor 3 adet pulman koltuk bileti alarak, akşam 18.00 itibariyle trende yerlerimizi aldık..


Trende yolculuk her zaman nostaljik bir tatdır. Çocukluğu tren yolu kenarında geçen bendeniz, çocuksu bir heyecanla, ilk defa bu yolculuğu tadacak kızım ve bu yolculuğun en ince ayrıntılarını hesaplayan gezme aşığı eşimle yola koyulduk.

Doğu Ekspresi ile yola çıkanlara, öncelikle Ekspres lafı doğru mu konmuş hissi uyandıran kağnıdan biraz hallice bir şekilde yolculuğa başladık. Neden? Çünkü daha raylar yetersiz. Çünkü vagonlarda her an arıza çıkabiliyor. Buna üzülmedim dersem yalan olur. Bu kadar popüler bir yolculuğa, lütfen  biraz daha itinaaa...

Bu treni şenlendiren aslında, gençlerin heyecanı. Son zamanlarda kuşetli vagon süsleme modasına uyan gençler güzel klipler çekerek,  sosyal medyada bu yolculuğu çok cazip kılıyorlar. Pulman koltuklarda yolculuk eden bizlerde, " Pulman koltuklar da çok  kötü değilmiş, bayağı da rahatmış" diye pozitif düşüncelerle yola koyulduk.

Vagonumuzda  kendi halinde gençler vardı. Arkamızda bu güzel geziye bayağı pahalı bilet alarak katılan  orta yaş grubu... Hepsiyle birbirimize ikramlarla güzel dostluk ve sohbetler edindik. O kadar samimi olduk ki... Gecenin bir yarısında pencere kenarından bir ayağın burnumuzun dibine girmesine bile şahit olduk. Olsun hepimiz kardeştik....

Doğu ekspresiyle ile ilgili  internette güzel bir tanıtım yapılmış... Bu alıntıyı da ilk yolculuğa çıkacaklara rehber niteliğinde yazayım.

"DOĞU EKSPRESİ’NDE CİNAYET" diye başlar tren yolculukları.. Bu romanla dünyaca tanınan Doğu ekspresindeki yolculuğumuz romanın aksine yavaş ve de tıngır mıngır geçiyor. Bizim Doğu ekspresi bu olmasa da, buymuş gibi gizemine kapıldık.

“Agatha Christine’nin ‘Doğu Ekspresi’nde Cinayet’ adlı romanın konusu şöyle imiş.

Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumda imiş. (o doğu ekspresi bu olmasa da onun adı Şark ekspresi diye geçse de) Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen dolu olurmuş. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağ salim trende olduğu anlaşılır. Ancak defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitli imiş.

Trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlayacak, Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışmışlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi  başarmış."


TCDD Taşımacılık tarafından yıllardır hizmet vermeye devam eden Doğu Ekspresi şimdilerde popüler bir hale gelmiş ve bilet bulmak imkansız bir duruma gelmiş halde. İlk hizmete başladığında İstanbul'dan Kars'a hizmet vermekte olan Doğu Ekspresi şimdilerde Yüksek Hızlı Tren gelmesiyle birlikte Ankara'dan Kars'a seyahat hizmeti sunuyor. Doğu Ekspresi,  sanıldığı gibi bir serüven değil aslında,  farklı iller arasında seyahat etme imkanı sunan bir tren.. Hatta Erzurum, Kars arası halkın tercihlerinden.. Ancak; rotasında yer alan efsane köyler, manzaralar ve içerisinde geçirilecek efsane saatler nedeni ile fenomen bir hale gelmiş durumda.
doğu ekspresi ile ilgili görsel sonucu


İç Anadolu'dan başlayarak, Doğu bölgesinde son bulan 25 saatlik bu yolculukta tren içinde kafa dengi gruplarınızla eğlenebilirsiniz, bir film yönetmeni gibi çekimler yapabilirsiniz. 

Doğu Ekspresinin güzergahında onlarca farklı ara durak durduk, ana durakları ise Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum olarak devam ettik. Erzurum'a varmadan meşhur ÇAĞ kebapçısını arayarak istasyona varmadan kebaplarımızı ısmarladık. Aşağıdaki paketle içinde 1 dürüm çağ kebap, 1 yoğurt, 1 salata ve 1 Kadayıf dolmasına 20 tl ödüyorsunuz. Gara varınca hemen kapıdan size teslim ediyorlar. Güzel bir uygulama.. Biz aşağıdaki telefona bilgi verdik. Sizler görevlilerden de yardım alabilirsiniz. 



Uzun bir yolculuk olan Doğu Ekspresi'nde yolculuk süresi 25 saat olarak bilinse de bu süre ortalama 27 saat ile 29 saat arasında sürdü. Özellikle ana ve ara duraklarda trenin duraklama süreleri yolculuk süresinin uzamasına neden oldu. Arada da vagon değiştirmeleri, yol, ray durumları derken ağır ağır giderek bu süre uzatabilinir. 

Biz nasıl bu biletlere ulaştık derseniz. TCDD sayfasını sıkı takip eden zevcemin gecenin 12.sinde 3 kişilik pulman koltuk bulmasıyla sahip olduk. 

Uzun ve keyifli bir yolculuk yapacağınız Doğu Ekspresi içerisinde 3 farklı vagon çeşidi yer alıyor. Her vagonun kendine göre artıları ve eksileri bulunur iken fiyatları da özelliklerine göre değişiyor. 
İşte Doğu Ekspresinin Vagonları ve Fiyatları;
PULMAN VAGON – 48.00 TL
İŞTE BİZİM ŞAHANE VAGONUMUZ.

Fakir ama gururlu.

Doğu Ekspresindeki en zayıf vagonu deseler de bence sosyalleşmek adına güzel bir vagon. Bir sürü kişi örneklerini görebiliyorsunuz.  

ÖRTÜLÜ KUŞETLI VAGON –63.50 TL
Ranza ve karşılıklı ikili koltukların yer aldığı örtülü kuşetli vagon Doğu Ekspresi'nde en çok ilgi gören vagon oluyormuş.  Özellikle kalabalık gruplar tarafından tercih edilecek olan vagon içerisinde keyifli zaman geçirebileceğiniz bir küçük masanız var.  İkili koltuklar açılarak dört kişinin yatabileceği bir alan oluşturuyor. Sizlere temiz çarşaflar veriliyor ve kendi yatağınızı hazırlıyorsunuz. Güzel klipler çekebiliyorsunuz. Müzik dinliyorsunuz, Dönüşte de bu vagona gelmeyen birinin biletine fark ödeyerek satın aldık.  

YATAKLI VAGON–117 TL

Doğru Ekspresi'nin en çok ilgi gören vagonu diyorlar. Göremedik. Oraya giremedik. Kapıdan sadece burnumuzu uzattık.  Burada ki lükslük ise  koltukların açılarak yatak olması, içerisinde mini bir buzdolabı olması, size özel tuvalet olmasıymış.  Duvarda küçük bir raf, vagon içerisindeki prizler ise vagonun diğer dikkat çeken özellikleri imiş.Yataklı vagonda istediğiniz ısı derecesini de kendimiz ayarlaya biliyormuşuz.  Ama kedinin uzanamadığı ete mındar demesi hasebiyle olmasın ama burada yalnızsınız. Bizim Pulman koltuğun samimiyeti bir başka canım. 

Birazda Doğu Ekspresi ile seyahat edecek olanların aklına takılan sorulara ve bilmeniz gereken noktalara değineyim.

Doğu Ekspresi treninde, bir adet yemek vagonu bulunmakta. Bu vagon, TCDD Taşımacılık tarafından ihale ile verilen özel şirket tarafından işletilmekte de imiş. Tren içerisinde istediğiniz saatte yemek bulma imkanınız var. Yemek vagonu, özel bir işletme olduğu için yolcu olduğu zaman daha aktif çalışmakta. Şu anda da büyük bir ilgi olduğu için trende yemeksiz kalmanız imkansız.

Yemek vagonu içerisinde fiyatlar oldukça uygun. Her sabah kahvaltı tabağı çıkmakta ve fiyatı da sadece 12 TL. Bununla birlikte hamburger yemek isterseniz fiyatı 9 TL. Soğuk içeceklerin tamamı ise 2.50 TL

Doğu Ekspresi treni içerisinde bulunan yemekli vagonda alkol alınması yassaaahhhhh.. Sakın... Olmaz.. Ayık kafayla da eğlenilebilinir. Emme kuşetli de neler dönüyor bilinmez ama, bende alkol alınmasına karşıyım. Çünkü gece vagonlar arasında geçişler serbest olduğu için, kendini kaybeden biri olabilir. Yasaklamaları bence çok normal... 

Doğu Ekspresi, uzun bir seyahat olduğu için, katılacak olanların ilk aklına gelen sorulardan biri temel ihtiyaç olan tuvaletler. Bu konuda trende farklı şekilde tuvaletler bulunuyor. Peki, vagonlarda tuvalet kullanımları nasıl oluyor?

Pulman Vagon'da seyahat edecek iseniz ortak bir tuvalet kullanmanız gerekiyor. Tek bir tuvalet ve herkesin kullandığı tuvalet olduğu için sıkıntı çekebilirsiniz. Temizlik yönünden biraz sıkıntı. Gerek çıkanların pis bırakması. Gerekse yolculuk boyunca pek temizlenmemesi, Suyun bitmesi v.s. v.s

Örtülü Kuşetli Vagon'da herkesin ortak kullanımına sunulan iki tuvalet bulunmakta imiş. Pulman kirli olunca bizde o temiz tuvaletlere girmedik değil yani.. 

Yataklı Vagon'da seyahat edenler için vagon içerisinde onlara özel olarak sunulan tuvalet bulunmakta imiş. 

Genel olarak tüm tuvaletlerin temiz olduğunu ve görevliler tarafından sürekli temizlendiğini söylense de her yerde tuvalete giremeyenler için oldukça sıkıntılı olduğunu belirtelim.

Bunun yanında, önemli bir sıkıntı da pulman koltuklarda fiş olmaması sebebiyle telefon v.s. aletlerinizi şarj edememeniz. Bunların sıkıntısını dert etmeden, yolculuğun keyfine varanlar için harika bir yolculuk. Telefonunuz şarj problemi olmasa da, internet yolda zaman zaman çekmiyor. Bence trenin manzarasını yaşamak için güzel bir fırsat. 
Bu bilgiler ışığında uzunca bir yolculuktan sonra akşam 21.30  civarında kar dolu Kars'a vardık. 


Kars da KONAK otel konaklama yerimiz. Konak Otel Kars merkezinde  lokasyonu gayet iyi konumda olan, küçük ama temiz bir otel.

Otelde konaklayarak sabah kahvaltıdan sonra otel yetkilisinin önerisiyle otelin Şehir içi  turuna katıldık. Yolculuğumuz Ani harabeleri ve Çıldır Gölü idi.

Tur Şoförünün,  güzel Kars tanıtım konuşmasından sonra bize yolculuğun anlam ve önemini anlatan güzel bir Kars şarkısıyla yolculuğumuzu sürdürdü.

İlk orada duyduğum bu şarkıyı Yudum söylemiş.  Bence  Kars 'ı anlatan çok güzel bir şarkı yapılmış.  


Ani harabelerine güzel Kars şarkısı ezgileriyle gittik. Ani harabelerinde 2 saatlik ilk molamızı verdik.


Ani harabeleri, 1001 Kilise Şehri de denilen bir yer. Türkiye Ermeni sınırında bulunması sebebiyle telefonlarımızın çok kullanılmaması gerekiyormuş. Ermenistan şebekesine karıştığı için yüklü telefon parası gelebilir, sakın haaa diye uyardılar. Bizde telefonlarımızı kapattık. Kendimizi sessizliğin sesi olan bu harika mekana adadık.  Ani harabelerinin görüntülerini videolarımızdan izleyebilirsiniz. Tarihi özelliklerini de internetten öğrenebilirsiniz. Ben videolarımla size küçük anlatımlar yaptım. Bir tık ile seyredebilir. Youtube de izleyebilir, paylaşabilir hatta  bende gideyim buralara diyebilirsiniz tabii ki de... 


Ani Harabeleri, Kars’ta beğendiğim ilginç yerlerden. Ermenistan sınırında bulunuyor. Ermenistan ile aranızda yalnızca bir nehir olduğunu görüyorsunuz. Arpaçay... Burası önceden bildiğimiz bir şehirmiş ancak şu an ayakta kalabilmeyi başarabilmiş sayılı yapı ve kalıntılar var. Kalan yapılarda Ermeni mimarisi hakim. Dağların yamaçlarında ise mağaralar bulunuyor. Kendinize ve tırmanma kuvvetinize güveniyorsanız mağaralara da girebilirsiniz. Ani Katedrali, Aziz Gregor Kilisesi, Surp Kirkor Kilisesi, Ebul Manuçehr Camisi, Abul Hamrants Kilisesi en meşhur yapılar arasında yer alıyor. Yapıların içerisindeki çizimler ve resimler özellikle ilgi çekici. 


Yukarıdaki videoda da görüleceği üzere Ebul Manuçehr Camisi penceresi en güzel resim alacağınız mekanlardan. 

Sonra tekrar arabaya bindik ve Çıldır gölüne doğru yola koyulduk. 
Çıldır gölü buz tutması sebebiyle çok ilginç bir deneyim.


Çıldır Gölünde halay çeken gruplar...



Çıldır Gölü, Ardahan ve Kars il sınırları içerisinde kalan, 123 km2 alanı ile Doğu Anadolu’nun en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölü imiş. Gölün aslında donmuş hali kadar, yazınki hali de çok güzelmiş. Burada yazın tatlı suda yüzülüyormuş. Keyfine de doyum olmuyormuş.


Çıldır gölünde çay satan bir Kars'lı yurdum insanıyla sizler için röportaj yaptım. Bizlere yazın daha da güzel olduğundan bahsetti.

Çıldır gölünün güzel yanlarından biri de burada bulunan Belediyenin tesisi olan Kütük Ev de gölden çıkan sarı balığı tatmak. Güzel denemek için muhakkak tadılmalı. Sazan balığı imiş aslında. Güzel bir salata ve güzel bir çorbası eşliğinde, Üstüne de Kars 'a özel pekmezle yapılan bir un helva. Menü gayet güzeldi. 



Bu Kütük evi, Kars Belediyesi inşa etmiş.  Özellikle turist gruplarını ağırlayan hoş bir mekan. Bakınız Kütükev



Çıldır gölü üzerinde de yolculuğumuz, resim çekimlerimiz, yemek derken burada akşamı yapıp, yolculuğumuzu otele doğru çevirdik. Yolda şoförümüzün iyi niyetiyle bizi bir iki mekan daha gösterebileceğini söyledi. Kafkas Tarihi Müzesine  yetişebilseydik girecektik ama zaman yetmeyince bize iki Rus binasını gezdirdi. Biri Katerinanın evi, şimdilerde güzel Arpaçay kenarında bir  otel, diğeri de yine çok güzel bir Rus Mimarisi olan ve o da konaklama için kullanılan Otel Cheltikova..Katerinanın evine bayıldım. Rus mimarisiyle, Arpaçay'ın kenarında şehrin içinde bir yer.. Yazın düşünemiyorum. Harika manzarası olur diye düşünüyorum.  Bu akşamın gezisini bu iki güzel yapıyla sonlandırarak otelimize dönüş yaptık.



Otelde biraz dinlendikten sonra, Kars gecelerine akalım derken, herkesin önerdiği Barış Türkü evine gitmek istedik. İyi ki orada program yoktu da, bizde tam karşısında bulunan   Kars Taşköprü Kafe Aşıklar evi diye bir kıraathaneye benzer bir yere girdik. 


Dedim ya Doğu ekspresinde Pulman koltuklar sosyalliği kazandırır diye. Buraya da trende tanıştığımız Kayseri'li öğretmen bir karı koca  ve güzel kızı ile katıldık. Gezilerde aynı şeylerden hoşlanan gezi sever ailelerle tanışınca,  güzel dostluk ve sohbetler edebiliyorsunuz. Buradan da Kayseri'ye ve tanıştığımız bu aileye güzel birliktelikleri için selam olsun.



Bu kahvehane de Kars yöresine özel Aşıklar gecesi izledik. Çok başarılı bir programdı. Atışma kültürünün aslında birbirine laf sokma kültürü olduğunu konuşarak, gülüştük. Kahve sahibi de gayet misafirperver ve ikramcı idi. Güzel bir gece geçirdik.






Otele varıp yorgun bir şekilde uykuya dalıp, sabah Kars'ın içini gezme planı yaptık. Sarıkamış'ı da araya sıkıştırabilir miyiz desek de ne yazık ki sadece Kars içi bizim bütün günümüzü aldı. Karsı yürüyerek, adım adım, sokak sokak gezince gezdiğimizi anladık ama ayaklarımıza kara sular da inmedi değil. Çünkü kalın kar botları, kar gibi, hava soğukluğu da insanı yoruyordu.

Bu arada kıyafet ile ilgili kısa bir not alayım. Burada kar kıyafetleriyle gelmek moda olmuş. Biraz Kars sokaklarında fazla abartı kaçıyor. Bence bizim yaptığımız gibi.. Bir içlik giyip, üzerinize kıyafetlerinizi, kalın montunuz ve kar botu size yetiyor. Kar botu  yok ise bizim gibi...  Decathlon'un Doğu ekspresi için yazdığı yazıyı okumanız.  Bir kar botu size yetiyor da artıyor. Büyüklerimizin dediği gibi. Ayağını sıcak tut, Başını serin ...
Kars'ın sokaklarında yürüyerek, ama biraz fazla yürüyerek Kars Kafkas Müzesine geldik. Gelirken yol üstünde eski bir tarihi evi gezdik. Çok duygulu hoş bir müzeydi.





Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi inanılmaz güzellikle bir Müze... 



19.yüzyılda Kars'ın Rus ordularının istilasına karşı şehrin savunmasında önemli savaşlara sahne olan tabyalar, 1828 tarihindeki Rus saldırısının püskürtülmesini, 1855 Kars Zaferinin kazanılmasını sağlamış ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında da savunma savaşları için kullanılmış. Yani gerçek savaş meydanının müzeye dönmesi sebebiyle de önemli bir müze... 



Kanlı Tabya binası ise 1803 tarihinde Padişah III. Selim Döneminde Yeni Tabya ismiyle yapılmış tabyalarımızdanmış.. 1828 yılında Rusların Kars'a yaptıkları saldırılarında bir gece baskını sırasında tabyadaki askerlerin tamamı şehit edildiği için bu tabyanın adı Kanlı Tabya olarak anılmış. Kanlı Tabya binası Kars şehrini güney cepheden korumak için yapılmış ve günümüze kadar mimari özelliklerini koruyarak ulaşmış bir tabya binası imiş. Ben müzeye bayıldım.. 



Müzeye çoook uzun yürüyüşle geldiğimizden ayaklarımızda da kara sular aktığından bir baktık ki, minibüsler geçiyor. Hemen bir minibüse bindik ve Kars kalesine doğru geldik. 



Yine yürüyerek Kars Kalesine çıkarak, şehrin o hoş görüntüsüne şahit olduk.


Fransızlar derler ki, “Paris’i en güzel anlatan Avrupa’da Bir Cevalan'dır." Bunu yazan da Ahmet Mithat Efendi’dir ve Paris’i görmeden yazmıştır. Ahmet Mithat Efendi Paris’i gördükten sonra da bir şiir yazar ama hiç beğenilmemiş.  Aynı şekilde de Kars'ı görmeden, bu şehir hakkında şiir yazan  diğer şair de Cemal Süreya imiş. Onun da Kars'ı gördükten sonra yazdığı şiir beğenilmemiş.   Yukarıdaki videoda Kars kalesinden Kars'ı izlerken, aşağıda da görmeden uğruna yazılan Kars şiirini hissederek okumanızı tavsiye ederim. 



Öyle güzel ki ölürüm artık

Beyaz uykusuz uzakta

Kars çocukların da Kars’ı

Ölüleri yağan karda

Donmuş gözlerimin arası.



Sen küçüğüm sımsıcak

Ne derler ona – bu kızakta

Boyuna türküler yakıyorsun ya

Sanki her türküden sonra
Hohlasan gök buğulanacak.

Anla ki her durakta
Yok sınırları aşkın
O iyi yüzlü Tanrı
Beklesin dursun bizi
Kurduğumuz rahat tuzakta

Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri
Senin bir elinde bir mendil
Diğerinde kuş sesleri...


Kars kalesinden yine güzel uzun bir yoldan inip, şehir içinde kısa bir alışveriş yaptık.

Kars kaşarının ünlü olduğunu duyduğumuz için yakınlarımıza kaşar alışverişi yapmak üzere yine tur şoförünün önerdiği Taşkın Kars 'a geldik. Oradan kaşar peynir ve bal aldık. Beğendiğimiz takdirde de internetten alışveriş ile evimize kadar getirileceğini söylediler. http://www.taskinticaret.net/ 




Yöresel lezzetlerimizin en ünlülerinden biri Kars Kaşarı imiş. En belirgin özelliği ise de  kaşarın rengi imiş.  Kars kaşarlarının dış kabuk altındaki rengi sarı renkli olup,  ve bu sarı renk tek tonda olmakta imiş.  Kars kaşarın da gözenek bulunmayıp sıkı bir yapıya sahipmiş.  Kars kaşarının en iyisi yaz kaşarıdır dediler.  Mayıs ve Temmuz ayları arasında inek sütünden yapılırmış. Bu mevsimde inekler tabi besinlerle beslendiklerinden sütleri daha kaliteli olmakta imiş.  Dolayısıyla bu inek sütünden yapılan kaşara da yansımakta ve en kaliteli kaşarlar bu mevsimde üretilmekte imiş.  Eğer kaşarın rengi beyaz olursa bu kaşarın yaz döneminde elde edilen sütten yapılmadığını,  kışın alınan sütten elde edildiğini gösteriyormuş.   Biz Taşkın Ticaretten aldık, beğendik, yakınlarımıza hediye ettik. 

Akşam için planımız Kars'ın meşhur Kaz evinde kaz etini tatmaktı. Ama ne yazık ki grupların rezervi olduğu için bize önerilen Han-ı Hanedan  denen başka bir restauranta gittik. Orda meşhur kaz etini tattık. Kaz gibi yolunmak tabiri bu olsa gerek diye düşünmeden edemedim. Aşağıdaki resimdeki tabağa 85 gayme verildi. Sanki değmez. Çünkü ben kaz etini sevmedim. Ama yöresel olarak tatmadan bilemezdim. 


Güzel sohbetli bir yemek, güzel müzik dinletisinden sonra sabah erken yine trene binmek üzere sıkı bir uyku çekmek için otelimize vardık.

Sabah erken saat 8'de Kars Garına vardık. Ayrılırken tatlı tatlı kar serpiştiriyordu. Bizde kar yağışları altında gar yakın olmasına rağmen bavullarımızı taşımamak adına  taksi ile gara vardık.

İşte sevgili trenimiz yine bizi bekliyordu. Gidiş ve dönüşü trende tamamlayan biri olarak, tren yolculuğuna sabah saati başlamak en uygunu.. Çünkü eğlenerek, gülerek, sohbet ederek yolculuğunuz devam ediyor. Akşam da uyku çekerek sabah erken saatlerinde ineceğiniz yere gelince yolculuk daha zevkli hale geliyor.

Dönerken şansımız yaver gitti, boş bulunan bir kuşetli vagonda yer bulduk. Yatarak geldik. Kızım odada herkessleeeer gibi özel klipler çekti.. Giderken zahmetli olan yolculuk, dönerken eğlenceli hale geldi.. Yataklının keyfi başkaymış dedirttirdi. 

TCDD hizmetini iyi yapsa aslında kesinlikle rötar yaşanmayacak, ama nedense raylarda ki hatalar veya vagonlardaki elektrik kesilmesinden dolayı vagon değişimi sonucunda yoğun rötar yaşattırıyor.

Mesela yataklı vagon diye sevinen biz, gecenin ortasında vagon değişecek diye başka vagona değişim yaptık. Gece herkes yatak yorganının yeni vagona taşıdık. Bunu herkes yapar mı bilemem de, özellikle herşeyden fazla şikayetçi olanlar bu geziden belki de mutsuz ayrılır. Çünkü tren yolculuğu bayağı uzun ve yorucu bir yolculuk. Biz çok eğlendik.. 

Bu gezinin bizim için en önemli yanı tabii ki de tren yolculuğuydu.
Dediğim gibi sevdik... Herşeyi fazla sorun yapmayanlardansanız harika bir macera.

Tren kavuşmaktır, tren nostaljidir, tren sevgili gibidir, çocukluğunda sesiyle uyuduğunuz bir o güzel tıngır mıngır sesdir.

Şiirdir Tren.

Gözüm yolda gönlüm darda

Ya kendin gel yada haber yolla

Duyarım yazmışsın iki satır mektup

Vermişsin trene halini unutup
Kara tren gecikir belki hiç gelmez

Dağlarda salınır da derdimi bilmez

Dumanın savurur halimi görmez

Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez
Yara bende derman sende

Ya kendin gel yada bana gel de

Duyarım yazmışsın iki satır mektup

Vermişsin trene halini unutup 
diye yazılan ve şarkılara konu olan.




Beyaz Düşler Treni Doğu Ekspresi.
doğu ekspresi ile ilgili görsel sonucu

Aşağıda CNNTürk de çekilen ve Cüneyt Özdemir'in Doğu ekspresi içindeki görüntüleri var. İşte burada anlatılanların hepsi, aslında yaşadıklarımızın özeti. Boş anınızda seyredin, gezi planınıza alın derim.