11 Eylül 2016 Pazar

KEMER, FETHİYE VE KÖYCEĞİZ GEZİLERİNDEN ANEKDOTLAR.

Karadeniz'den başlayan gezimizi, Konya'da bir gece mola vererek Akdeniz'e çevirdik. Yani haritanın üstünden altına doğru öyle dümdük geldik. Gelirken de oraya, buraya, şuraya diye tüm tarihi yerlere uğradık. 



Önce Konya'dan çıktığımızda yol üstündeki Tınaztepe Mağarasını görelim dedim. Seydişehir, Konya'da yer alan bir mağaraymış, toplam uzunluğu ise 1580 metre imiş, Fransız bilim adamı tarafından bulunarak astım hastalığı için doğal tedavi ortamı olduğu söylenmiş, çevresinde otantik restaurantıyla hoş bir ortamdı. Mağaranın sonunda derin bir uçurumun dibindeki su ise biraz ürkütücü görünüyordu.Gezdik beğendik, yolunuz düşerse size de önerelim dedik.  


Yolumuza devam ederek hedefimiz olan Kemer Club Hdros'a nihayet ulaştık. Kemer denizi çakıllarla dolu, hoş esintili bir yer. Burada maksadımız sadece 5 günlük bir deniz tatili idi. Geze geze Akdeniz'e indiğimizden yorgunluğumuzu burada atacaktık. Yedik, içtik, denize girdik, animasyon seyrettik derken 5 gün su gibi geçti. Burayı daha önce gezdiğimiz için bu yıl Kemer'de fazla gezi yapmadık. Ama Kemer'e ilk gelenler muhakkak Olympos Antik Kentini de görmeliler, gece Yanartaş'a gitmeliler, Adrasan, Üç Adalar, Göynük Kanyonu, İkiz Kayalar, Ekopark, Ulupınar ve Selçuklu Av köşkü gezmeliler bence. 


Kemer'den sabah erken ayrıldık. Artık yine yollar bizi beklemekteydi. Bu yıl ki tatil yazımı bir bütün olarak değil de parça parça yazdığımdan, sadece bu yazımı okuyanlar bizim güzergahımızı bilmeyebilirler. 2016 yaz tatilimize Zonguldak'tan başlamış idik. Yolumuz geze geze Akdeniz'e kadar gelmişti. Bir fırsatını bulduğunuzda da o anılarımızı okursunuz.



Kemer'den Fethiye'ye ye geze geze geldik. Arada bir Manavgat, Düden, Kurşunlu Şelalerini de yol boyunca gezdik. Manavgat restore halinde diye midir nedir mahvetmişler gibi geldi. Seneye inşallah burasının düzeni daha iyi olur. Düden Şelalesinin suyu  bu sene daha bol bir şekilde akıyordu. Geze geze dedik ya nihayet Fethiye'ye geldik.  Denize yakın bir oteli tercih etmedik. Yine booking.com'dan seçerek Turkuaz Garden Otel'i kalacak mekan olarak seçtik. Bahçesi hoş, güleryüzlü görevlisi olan bir oteldi ama tek handikabı şehir merkezine uzaklığıydı. Biz araba ile gezecek bir gezi düşündüğümüz için bize iyi geldi ama arabasız olanlar için bayağı uzak bir yerdi. Ayrıca odaların temizliği de pek iç açıcı değildi. Ama burada umduğumuzu bulamadık ama gezgin olarak ta böyle şeyleri de çok takmadık. Kısmet buymuş dedik biz nereleri gezebiliriz diye planlamalarımıza başladık. 



Fethiye, Muğla ilinin 13 ilçesinden bir olup, kentin eski ismi Meğri imiş, Rumca'da"Uzak diyar" anlamına gelirmiş. Bodrumun sonra gelen 2. büyük ilçe olması hasebiyle Muğla'dan ayrılıp il olmak istiyorlarmış ama devlet büyüklerimiz "cık cık cık olmaaaaz" diyorlarmış. 




Sabah otelin bahçesinde kahvaltımızı yaptıktan sonra 12 Adalar Tekne turuna katıldık. Gerçekten de Fethiye'ye yapılacak en güzel şeylerden biri de tekne turları.  Günübirlik Tekne gezilerinin en popüleri Göcek tarafındaki 12 adalar turu, diğeri de Ölüdeniz tarafına olanı imiş. Bir de yakınlarındaki Dalyan'da olanı var . Ona 3 günü katılacaktık. 





Fethiye'yi oldum olası eşimle birlikte çok severiz. Nedeni ise gezme mekanların çeşitliliği. 



İlk gün için  12 adalar Tekne turunu tercih etik. Katılacak tekneler için  bir sürü alternatif vardır. Biz çocuklu bir aile olarak Aqua Park'lı kaydıraklı olan Hanedan teknesini seçtik. Kaydırağıyla ve atlama trapleniyle kızım çok eğlendi. Büyük tekne kıyılara yanaşamaz dedik ama maşallah tam dibine kadar yanaştı. Güzel balık ikramı yaptılar öğle yemeğinde. Duş  ve merdivenli iniş çıkış sistemi ile yüzme bilmeyenlere bile hizmet etmeye başlamış tekneler. Eskiden sadece tekneler yüzme bilenler bu turlardan zevk alırdı. Açıkta durur, tekneden herkes atlardı. Artık o değişmiş, kıyıya hepsi yanaşıyor. Ben teknedeyken, insanın gözü başka kalır ya. Serap teknesini ve İmparator olan Beyaz kaydıraklı tekneyi de sonradan çok beğendim. Bir daha gidersem Serap teknesiyle giderim dedim. Rahat koltuklu hoş bir tekneye benziyordu yanımızda park ederken. Ama hepsi aynı yerlere, aynı denize hizmet ediyorlar. Bizimkisi sadece şımarıklık olsa gerek. 



Gelelim adalarımıza. 

Bunların hepsine götürmüyor tekneler ama, 12 adalar nedir diye düşünürseniz şöyle kısa bir bilgi vereyim size.. 





12 Adalar turunda, Kızılada, Delikli Adalar, Yassıca Adalar, Tersane Adası, Domuz Adası ve diğerlerine uğradık. Eskiden  Kleopatra Hamamı’nda mola verilirdi.  Bedri Rahmi Koyu, Göbün koyu da ziyaret edilirdi.  Son durak Fethiye çıkışındaki Şövalye adasıyla bitirilirdi. Ama bu biraz kısalmış gibi geldi. Ama deniz zevkimizi doyasıya yaşadık..


Şövalye Adası: Fethiye Körfezi’nin ağzında, körfezi koruyormuş gibi yerleşmiş ada. Rodos Şovalyelerinin kullandığı bu adada bugün de yerleşim varmış,  Yazlıklar, motel ve cafe bulunan ada da  12 Adalar’a düzenlenen turların dönüşünde ki son mola yeri diye bilgi veriyorlar. 

Kızılada: Gün batımında kıyılarındaki kum ve çakılların kızılımsı renk alması nedeniyle bu ad verilmiş. Adada deniz fenerinden başka bir yapı yok. Doğu kıyısı dalgalara kapalı olduğundan demir atmak ve yüzmek için uygun.




Deliktaş Adası: Kızılada’nın kuzeybatısındaki irili ufaklı adalar. Dalış yapmak isteyenler bu adaları tercih ediyor en çok.




Yassıca Adalar: Yassıcalar denilen bu adaların tek tek adları bile yok. Öyle küçücük adalar ki, birileri çıkıp da ad vermemiş. Hepsine birden Yassıcalar denilip geçilmiş. Adalarda hiç bir tesis yok. Büyükçe olanının denize uzanan kumsallı burnunun ucunda küçücük bir havuzcuk oluşuyor. Minik bebekler için özel olarak yapılmış gibi. Burada adalar arasında yüzme macerasını da korkmadan deneyebilirsiniz. Yarım saat kadar yüzebiliyorsanız dört adayı dolaşabilirsiniz. Dilerseniz adalara çıkıp yürüyebilirsiniz. Yalnız yanınızda deniz ayakkabısı olsa iyi olur. Çünkü deniz altında acaip taş ve canlılar var.



Zeytin Ada: Yassıcaların güney ucunda. Özel mülk olan tek ada. Osmanlı dönemine ait bir zeytin sıkma atölyesi de varmış.

Tersane Adası: Körfezdeki adaların en büyüğümiş. Mübadele sonrasında boşaltılmış eski Rum yerleşiminin kalıntıları yer alıyormuş adada. Adanın adını aldığı bir tersane ve gözetleme kulesinin kalıntısı varmış. 



Domuz Adası: Prens adası da deniyor. Bir zamanlar adada bol yaban domuzu bulunurmuş.


Hamam koyu: Mavi yolculuk ve günübirlik tekne turlarının uğramadan geçmediği koy. Mavi yolculuk tekneleri ve yatlar gecelemeyi çok seviyormuş.  Günübirlik tekneler ise genellikle yemek molasını bu koyda veriyor. İskelenin hemen yanı başında, bir bölümü sular altında kalmış Bizans manastırı kalıntılarını göreceksiniz. Tekneden çıkıp kıyı boyunca ve orman içinde keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Kıyıda yatlara hizmet veren çardak lokantalar var.

Kendinize güveniyorsanız Kleopatra hamamı koyu ya da Yavansu’dan tepeye doğru yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle antik kent Lydae’ye çıkabiliyormuşsunuz.




Tersane Adasının kuzeybatısında yer alan Taşyaka koyu, ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir kaya üzerine yaptığı balık resmi nedeniyle Bedri Rahmi Koyu diye anılıyormuş. 



Gösün Koyu: Domuz adasının güneyinde, girişi epeyce dar, çevresi çam ve zeytin ağaçlarıyla kaplı uzunca bir koy burası. Günübirlik tekneler değil ama Mavi Yolculuk teknelerinin demir attığı bir koymuş.

O gün tekneden yorgun argın ama bir o kadar da keyifli olarak otelimize geldik. Sabah erkenden hedefimiz Ölüdeniz ve  Saklıkent idi. 



Sabah kahvaltıda hoş bir çift ile tanıştık. O gün akşam için İstanbul'a döneceklermiş. Bugün bütün gün boş imişler. Otelde 12 de boşaltıldığı için, onlara bizimle isterseniz Saklıkent, Yakapark gezisi yapabilirsiniz dedik. Bu  genç çiftleri de gezdirmenin mutluluğuyla güzel bir gün geçirdik.



Ölüdeniz dünyada eşi bulunmayan bir kumsalı olan bir yer. Af Kule gibi dalış bakımından çok uygun yerlere sahiptir. Turizme açılmış birçok mağaranın olduğu söyleniyor. Doğal yapısı ile Yamaç paraşütü gibi alternatif sporlar yapılmaktadır. Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu gibi doğası bozulmamış çok özel bölgeler var. Kızım burada yamaç paraşütü yapanları görünce çok heveslendi. Bakarız dedik ama son günü bu tecrübeyi ona yaşattık.


Güzel durgun bir su olan Ölüdeniz'de misafirlerimizle birlikte  denize girdik. Geçen yıllara nazaran suyu ve çevresi daha temiz geldi. Belcekız plajına şöyle bir bakarak geçtik. Arabayla Babadağ sırtlarına doğru bir tur yaptık.  Yol devam ederken bir de Kaya Köye uğrayalım dedik. Yıllar önce mübadele zamanında terk edilmiş bir Rum köyü. Biraz atıl durumda ama, yine de değişik bir köy.. Tam filmlere plato olabilecek bir mekan.






Oradan vaktimiz kalmaz diye Saklıkente doğru geldik. 

Saklıkent Kanyonu, Antalya/Muğla sınırını çizen Eşen Çayının kolu olan Karaçay'ın oluşturduğu bir kanyonmuş, kalkerli arazi fay çatlakları ile sarp ve derin bir kanyon oluşturmuş. Bu kanyona geçmek için oldukça soğuk olan sudan karşıya geçiyorsunuz. 



En zevkli yanı da bu sudan karşıya geçmek zaten. Sonra gözünüz yiyorsa, ilerde şelale var diye diye bayağı yürüyüş yaparsınız. Ben 2-3 kere buraya gelmeme rağmen kendimde şelaleye kadar gidecek gücü bulamadım. Belli bir noktadan döndüm. Ama eşim ve oğlum bu tecrübeyi yaşadılar yıllar önce. 

Bu kanyonu bir çobanın keçisinin buraya kaçmasıyla keşfettiği söylenmektedir. Daha sonra da Çevre ve Orman Bakanlığı burayı Milli Park ilan etmiş. 

Sonra Saklıkentin biraz ilerisinde Gizli Bahçe denilen yeri şöyle bir gezdik. Yanımızda bulunan genç çiftimize daha çok yerler gösterebilmek adına kısa bir yürüyüş yaparak Yakapark'a yöneldik.

Yakapark Alabalık yetiştirip güzel bir ortamda halka sunum yapan hoş bir yer. Balıkları masa üzerindeki suda ellerinizle yakalıyorsunuz. Bunları ertesi gün pişirmek için topluyorlar. İçiniz cız ediyor bir an. 5 dakika önce ellediğiniz balıkların, yarın bir vatandaşımızın güzel midesine ineceğini düşündükçe bir hoş oluyar yüreğiniz. Dünyanın kanunu diye kendimizi teskin edip, gelen alabalıkları midemize indirip, genç çiftleri İstanbul Otobüslerine yetiştirmek üzere Fethiye'ye döndük.

Arkadaşları yolcu edip, otelimizde güzel bir uyku çektikten sonra ertesi sabah erkenden Dalyan Tekne Turuna yetişmek üzere otelden ayrıldık. Küçük teknelerle Dalyan'da güzel bir tekne yolculuğuyla İztuzu plajına geldik. 

Dalyan, Köyceğiz Gölü ve Akdeniz'i birleştiren ana kanal üzerinde bulunuyormuş. Dalyan kanalının denize ulaştığı yer olan İztuzu plajı da deniz kaplumbaları Caretta Caretta'larının yumurtalarını bıraktıkları kumsal imiş. Genellikle Haziran ve Temmuz aylarında yumurtlama mevsimleri imiş.


Şansımıza kocaman bir kaplumbağa'yı simit çabasıyla gün yüzüne çıkınca gördük. İztuzunda denize girmiş biri olarak, tam biz yüzerken bu bizim yanımızda çıkaydı ne yapardık dedik. Oğlum buna şöyle bir yorum getirdi. "Düşünsenize sizin yumurtladığınız ve eviniz olan yere her gün motorlarla bir sürü insan geliyor. Kaplumbağalar sinirlenmesinde ne yapsınlar" diyor. Düşününce bir daha burdan denize girmek mi tövbe dedik, ama bir daha ki sefere kadar unutur muyuz? Eveeet. 

Tekne turunda önce çamur banyolarının olduğu yere geldik. 1 saatlik bir çamur banyosu molasından sonra, İztuzu sahiline gittik. 

 Yemek molasından önce tekne sahibi bizi tatlı gölde de suya girme keyfini yaşattı. Buranın meşhur olan Mavi Yengeç için de sipariş verdik. Tekne gezisi dönüşü pişmiş yengeçleri teknemize alarak yolumuza devam ettik. Ben hayatta yemem yengeç dedim. Sadece yiyenleri seyrettim. Yemesi bile ürkütücü geldi bana. 

Akşam yine yorgun argın otele geldik. Otelde güzel duş aldıktan sonra akşamları Çalış Plajı ve Fethiye merkezde  yemek yeme işini gerçekleştik. Çalış Plajında ışıkların ordaki Mehtap Lokantası yemekleri güzel bir mekan. Her gece değişik menümüzü burada yedik ve Çalış sahilindeki Türkü Çadırında müzik dinletisi dinledik.

Fethiye'deki son günümüzde buraya gelme hedeflerimizden biri de kızıma Yamaç Paraşütü yapmak idi. Burada Babadağ'dan atlayarak güzel bir yamaç paraşütü yaptı. Bu tatil onun için çok güzel bir deneyim oldu. Önce Zonguldak'ta madene indi, sonra Fethiye'de yamaç paraşütü ile gökyüzüne çıktı.



Yamaç paraşütünden sonra yolumuz bizi Yeşilçay'a doğru götürdü. Orada güzel bir ortamda eşim ve kızım salıncaktan atlayarak soğuk suya daldı. Çayın suyunun soğuk olması sebebiyle onlar için hoş bir tecrübe oldu. Bense sadece bir salınayım dedim o kadar. 

Daha sonra kızımın yine çok görmeyi istediği Köyceğiz'e gittik. Köyceğiz bir gün önce üzerinde tekneyle gezdiğimiz göl kenarına kurulmuş hoş bir yerdi. Burada güzel bir mekanı tanımış olduk. 

Avangart Cafe  Restaurant henüz bir hafta olmuş açılalı. Tek kelimeyle harika bir yer. Yolunuz Köyceğize düşerse muhakkak ama muhakkak buranın  güzel yemek sunumuyla bir şeyler yiyin. Sahiplerine teşekkür ediyorum böyle güzel bir tesisi Köyceğize kazandırdıkları için. Garson arkadaşımızın ismini alamadım. Ama güleryüzlü hizmetini unutamayacağım. Bu yüzden onları sayfamda tanıtmaya karar verdim. Aşağıda facebook linkleri var. Oldu da Köyceğiz'e yolunuz düşerse bu güzel işletmeye uğramanızı  yine şiddetle tavsiye ediyorum. 

Köyceğiz'den Didime doğru giderken önce Dalaman'da bir  arkadaşımıza merhaba dedik. 2 saatlik bir kahve molasından sonra Azmak gölü kıyısında hoş bir yer gördük. Hemen arabamızı oraya doğru yönelttik. Kızım ve eşim de orada soğuk sulara dalarken, sohbeti hoş bir çift ile tanıştık.

Dedim ya bu yıl ki gezilerde çok güzel insanlarla tanıştım. Ayaklarımızı suya sokarken İstanbul'dan Kıbrıs'a radikal bir kararla yerleşen bu aile sohbetleriyle bizi mutlu ettiler. 5 dakika kalacağımız yerde belki de yarım saatten fazla kalarak bu aileyle sohbet ettik.

Ayrılırken öğrendik ki; sohbetimizin renkli şahsiyeti beyefendi Kurtlar Vadisi dizisinde bir dönem Rus Baron'u oynayan Mehmet Emin Yanık imiş. Kendisiyle uzun sohbetin sonunda söyleyince yol boyunca kendisiyle ilgili haberi bulup okudum. Meğer renkli bir kişilik ile tanışmışız da haberimiz yokmuş. Yolunuz İstanbul'a düşer ise bekleriz diyerek ayrıldık. Bu tipik bir laf ama olsun  ama ben tanıştığımız tüm kişileri bekleriz diyerek ayrıldım. Belki birgün biryerlerde bu insanlarla yine karşılaşırız.  Tanıştığımız kişinin işte haber linki de burada.. Değişik insanlarla tanışmak, gezilerin hoş rastlantılarıydı işte. Serpilin Gezi Rehberini takip ederler mi bilemem ama ben tanıştığım tüm ailelerden ahsetmeden gezi notlarımı tamamlamadım. Seviyorum bu renkli kişilikli yurdum insanlarını.  http://www.haber7.com/etiket/mehmet+emin+yan%C4%B1k bu haberden okuyarak kendisiyle tanışabilirsiniz. 

Kemer, Fethiye, Köyceğiz turumuzu Didim'e yerleşen arkadaşımızın evinde bir gece konaklayarak sonlandırdık. Bu arada gezerken Kaş'da bir limonata molası, yol üstündeki güzel yerlerde ayran molası, Kaputaş plajında deniz molası ve unuttuğumuz bir sürü güzel yerlerde resim molası ve bir de Manisa Akhisar'da akraba ziyaretinden sonra, kışımızı geçireceğimiz canım evimize doğru yönelttik. Geride kalan hoş seda ise Serpilin Gezi Rehberine yazdığımız gezi anıları olacaktı. 

Hiç yorum yok: