29 Ağustos 2017 Salı

SAFRANBOLU Müze kentte ziyaret






Safranı gözdedir, ambarı silme,

Lokumu cevizli, baklava dilme,

Asmalı bağları, dört köşe bölme, 

Yolu hazdan geçer Safranbolu’nun. 

demiş şair.. Safranbolu ziyaretinden sonra,  tarihin içinden geçtiğinizi ve hazzın en yüksek demlerini yaşadığınızı anlayacaksınız.

Karadeniz'in uç noktalarına kadar gidelim diye karar vererek ilk durağımız Safranbolu'da Tabagoğlu Ahmet Bey Konağına vardık.

Safranbolu konağından sahibi Cengiz beyin tanıtımı

Eskiden booking.com üzerinden ayarladığımız gezilerimizi, bu sayfanın kapanması sebebiyle ETS üzerine ayarladık. ETS'den övgüleriyle dikkat çeken bu otele daha doğrusu konağa geldik.


Tabağ Ahmet Bey Konağı gerçekten de kalınması gereken güzel bir yer. Otelimize yerleştik ve  kendimizi küçük sokaklara attık.

Buraya "Müze kent Safranbolu" desek daha doğru olur sanırız. Çünkü "sana dün tepeden baktım Aziz Safranbolu" dediğimizde tam da bir Müze kent görüyorsunuz. Batı Karadeniz bölgesinde Karabük iline bağlı, birbirinden güzel ahşap evleri ve çevresindeki cami, türbe, lonca çarşıları gibi tarihi eserleri, günümüze kadar "kent ölçeğinde korumasıyla" ünlenen bir yer burası.

Safranbolu daha önce de gitmiş biri olarak, o meşhur Safranbolu evlerinin hiç değişmeden kaldığını,  hatta daha da ileri giderek bir UNESCO mirası ünvanını aldığını  görünce çok sevindim.

Safranbolu aslında günübirlik geziler için çok uygun uzaklıkta..  Konaklamaya gerek kalmadan bir günde görülecek yerleri aslında gezebilirsiniz. Ama bizim gibi bir konakta zevk alarak kalayım derseniz Tabağ Ahmet Bey Konağı hem fiyat olarak, hem de tarihsel dokusu olarak hoş bir mekan.

Safranbolu Antik devirde Paplagonya olarak geçmekte imiş.Yörede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Pondlar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlar. 1196 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhiddin Mesut Şah zamanında Türklerin eline geçmiş ve iyi ki de geçmiş biz de sevdik burayı atalarımız gibi. Bizans döneminde kentin adı Dadybra, Selçuklular döneminde Zalifre, Beylikler döneminde ve Osmanlıların ilk zamanlarında Borglu ve Borlu olmuş diyor tarihçiler.. 16. yy da yöreye yerleşen Taraklı Aşiretinden dolayı Taraklıborlu olmuş. Osmanlılar da altta kalmamış, onlarda bir sürü adlar koymuş, Zağfiran Borlu,  Zağfiran-ı Benderli, Zağfranbolu, son olarak Zafranbolu, Sonra da bu Zafranbolu olmuş Safranbol.. En doğrusu da şudur diye ekliyorlar. Çok pahalı olan Safran bitkisi asıl buraya ad verenmiş. Biz onların yalancısıyız azizim.

Safranbolu, geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve uzun tarihi geçmişinde yarattığı kültürel mirası, çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir kent olması ve bunu korumadaki başarısından sonra 1994 yılında Unesco tarafından "Dünya Miras Listesi"ne alınmış ve bu da bizim toplumumuza biraz hava olmuş vallahi...

Bu müze kentte yerleşim biri kışlık, diğeri yazlık olarak iki kesimde biçimlenmiş,

Kışlık evlerin bulunduğu ve iki derenin oluşturduğu vadi, diğer bir tanımla ÇARŞI; dericilik, yemenicilik, demircilik, bakırcılık, semercilik, saraçlık, nalbantlık, keçecilik, kereste ticaretinin yapıldığı kesim imiş.. Tabagcılık yani deri işi burada önemli iş alanlarında imiş.. İş alanları Lonca düzeni şeklinde ayrı sokaklar içinde toplanmış,

Yazlık evler ise, bağ ve bahçeler arasında sayfiye yeri konumundaki BAĞLAR'da imiş, ama oraları gezginciler pekte bakmazlarmış. varsa yoksul müze kent olan kışlık evlerin olduğu yerlermiş...

Biz ne yaptık derseniz, ilk önce tabiki de çarşılarını, otantik evlerini dolaştık..


İlk işimiz yukarıda kalenin oradaki Müze ve Saat kulesi. Müzeyi dolaştıktan sonra, Saat kulesinin içindeki amcayı dinlemeden ve saat başlarındaki DINNNN sesi seramonisini hissetmeden dönmeyin derim.

Sonra da mutlaka uğramamız gereken yerlerden biri olan Hıdırlık Tepesine vardık. Buradan bakınca, "Aman Tanrım, hiç bir ev, diğerinin görüşünü kısıtlamıyor, ne kaaaa güzel bir şekilde evler konumlanmış mirim" diye mimari konuşmalar yaptık. Burası, Türklerin Safranbolu'ya geldikleri zaman konuşlandığı yermiş ve açık namazgah şeklinde namazlar kılınıp, yağmur duaları yapılıp, hıdırellezler kutlanırmış. Hatta ve hatta birini yolcu mu edeceksiniz buradan yolcularmışsınız.


Hıdırlık tepesinden aşağıya indik. Daracık, arnavut kaldırımlı sokakları daha alıcı gözle gezelim dedik. Sokaklar arasında yürürken bize ikram edilen lokumları afiyetle yiyerek yolumuza devam ettik. Cinci Hanı ve Hamamı. Han'ı bulamamak gibi bir şey söz konusu bile değil. 1645 yılında Padişah I. İbrahim zamanında Kazasker olan Safranbolu'lu Cinci Hoca tarafından yaptırılmış olan Han önceleri geldiğimizde restore de diye girememiştik. 1996 yılında yani.. Ama şimdi bitmiş. Güzel bir han olmuş.. Tepesine kadar çıkıp, poz poz tarihi evler arkamızda görüntüler aldık.

Karnımız acıkmıştı. Gözlemesi meşhur olan bu yerde nedense biz, yeni Safranbolu denilen yere gelerek bir dönerci de dürüm yedik.. Sonradan buna pişman oldum ama yedik gitti işte.. İlk gün bitmişti. Otelimize yani konağımıza dönerek tarihin içersinde uyuduk.


Ertesi sabah güzel bir kahvaltı sonrası, otelimizin sahibi Cengiz beyin hoş anlatımıyla Safranbolu hikayeleri dinledik ve otelimizden ayrıldık. Ayrıldık ama daha Safranbolu da günümüz bitmemişti. Otelden ayrılır ayrılmaz yolumuz Kaymakamlar evine yöneldi.

Kaymakamlar Evi, 19. yy başlarında yapıldığı sanılmaktaymış. Sahibi Safranbolu kışlası kumandanı Hacı Mehmet Efendi. Hacı Mehmet Efendi'ye Yarbay karşılığı olan "Kaim-Makam" denilmesi nedeni ile ailesi ve evleri halk arasında bu isimle anılmaktaymış. 1979 yılında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilen ev, 1981 yılında Eğitim Merkezi olarak hizmete açılmış. Şimdilerde müze ev olarak düzenmiş. Çok da güzel olmuş, Harika heykellerle süslü hoş bir ev..

Evde 10 oda bulunuyor. Odalar kocaman. Haremlik ve Selamlık olarak ev ikiye ayrılmış. Tek tek bütün odalarını gezdik. Eğer sizinde bizim gibi vaktiniz yoksa gezi evlerinden yalnızca Kaymakamlar Evini gezmenizi öneririm.

Safranbolu'ya yolunuz düşerse, bizim gidemediğimiz ama size önerdiğimiz yerler arasında, Kara üzümler Gezi Evi, Mümtazlar Gezi Evi ve önceden izin alınarak gezilebilen evler; Havuzlu Asmazlar Konağı (biz gidemedik ama hiç olmazsa bir çay içmeye gidin diye tavsiye edilen bir ev), Emirhocazade Ahmet Beyler Evi, İsmail Hakkı Asmaz Evi, Hacı Hüseyinler Evi.

Safranbolu'ya gelip "Lokum" almadan sakın dönmeyin. Özellikle, safrandan yapılan lokumlardan almadan olmaz. Enerjini lokumla tazeleyebilir, bütün sokakları tatlı tatlı dolaşırsınız.

Ayrıca; buralara kadar gelmişken, o güzelim Safranbolu evlerinin küçük versiyonlarından almamak olmaz. Çarşılarda el emeği, göz nuru dökülmüş bir çok hediyelik eşya, çeyizlik bulabilirsiniz. Bir de burada bize kolonyalarını tanıtan bir bey vardı ki çarşı da onu da bulun.. Serpil'in Gezi Rehberinden geliyorum deyin, inanın sohbetine doyamayacaksınız.

Safranbolu'dan Sinop'a doğru yol alalım derken, Kristal Cam Teras'ı da görmeden edemedik. Yükseklik korkusu olanların zor gezeceği, ama görülmesi gereken bir yer burası..


Cam terastan sonra, biraz ilerde Tokatlı kanyonuna kadar indik. Bol merdivenli bir yer. Macera sevenler için hoş bir deneyim. Kanyonda güzel bir limonata keyfi yaptıktan sonra, mağaraya ulaşabileceksiniz. Mağaranın adı Bulak mağarası. 


Tokatlı Kanyonunda bol bol merdiven inen biz, Bulak Mağarasında da bol bol merdiven çıktık. Yorulduk ama güzel bir mekanı da keşfetmenin keyfine vardık. Safranbolu'ya 15 dk. mesafede olan bu mağarada bayağı serinledik. Sıcak havadan sonra bu mağaranın serinliği iyi geldi.. 

Safranbolu'yu bu şekilde bitirdikten sonra rotamızı Sinop'a doğru çevirdik.

Hiç yorum yok: