16 Aralık 2014 Salı

GEZMECE-EĞLENMECE-KAPLICADA DİNLEMECE-POYRAZ DOĞA GEZİ GRUBUYLA TANIŞMACA

 


13-14 Aralık Cumartesi/Pazar günü Poyraz Doğa Gezi grubuyla güzel bir geziye gitmeye karar verdik. Gezmece-Eğlenmece-Kaplıca'da Dinlenmece dediler. Hem kış mevsimine girmenin, sıcak sularda yüzmenin, eğlenmenin, bir haftasonu kaçamağının keyfiyle aldık bavulumuzu elimize, çevredeki görülesi yerlere de uğramanın heyecanıyla sabah 06:30’da kalktık, Poyraz Doğa'nın otobüsünü beklemeye başladık. 


Otobüsümüz İncirli’den hareket ederek,  E-5 üzerinde bekleyen gezginleri bekletmeden, titizlikle aldı. Herkes saatine o sadıktı ki.. Bizde bu uyuma sevindik. 

İlk mola feribota yapılan kahvaltıydı. 




Kuşların eşlik ettiği feribot yolcuğuyla çayımızı içtik, yiyeceklerimizi yedik ve ilk gezi durağımız Gölyazı köyüne vardık. Gölyazı, Bursanın Nilüfer ilçesi, Uluabat gölü kıyısında, huzur dolu bir yer. Eski adıyla Apollont adı verilen, küçük bir yarımadaya kurulan, tarihi Roma dönemine kadar giden güzel bir balıkçı köyü. 
İlk olarak bizi Ağlayan Çınar adıyla anılan bir yüzyıllık çınar ağacı karşıladı. Değişik efsaneler yüklenen ağacın ilk efsanesi mübadele zamanı birbirini seven iki gencin bu ağacın altında ölmesiyle ağacın ağlaması şeklinde. Ama benim en çok hoşuma giden şey bir yeri gezip görüp gelince de internetten o yer hakkında anlatılanı daha bilinçli öğrenmek. İşte bu bilinç ile geldim bizim google amcama yazdım ağlayan çınar diye. Bakın aşağıdaki güzel bilgi karşıma geldi.

Çınar Neden Ağlıyor.

Anlatılan odur ki; şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleniye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasııyla birlikte bir kabusa dönüşmüş. Mübadele ile Apolyontta bulunan Rumlar ile Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyonttan topyekün yola çıkan Rumlar içerisinde Mehmet'in sevgilisi Eleni ve aileside varmış. Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleniyi aramaya başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleninin büyük ağabeyi Yorgi Mehmet'in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleniyi unutmasını söylemiş. "Bizler artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!" demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi, hançerini çekip defalarca Mehmete saplamış. Aldığı yaralarla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleniyle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş.
Vücudundan akan kanlarla çınarın oyuğuna şunları yazmış:"Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim." Konvoy ilerlerken Eleninin sırdaşı, can dostu Penelopi, Yorgi ile Mehmet arasında geçen tartışmayı görmüş koşarak can dostunun yanına giderek bütün olan biteni anlatmış. Olanları öğrenen Eleni, bir fırsatını bulup konvoydan ayrılarak doğruca sevdiğine koşmuş. Ancak çınarın oyuğuna geldiğinde her zaman en mutlu anlarını geçirdiği bu ulu çınar onun kabusu olmuş. Biricik sevdiği kanlar içerisinde oracıkta boylu boyuna yatıyormuş. Sevdiğinin başını kollarına almış, son kez gözlerine bakmış, hıçkırıklar içerisinde ağlayarak "Merak etme bitanem, az sonra kavuşacağız ve sonsuza dek bu çınarın oyuğu olacak yuvamız, bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız..."demiş. 


Daha sonra belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın bir dalına, diğer ucunu da boynuna geçirerek oracıkta canına kıymış. 

Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış. 

Acıklı bir efsaneyi öğrendikten sonra, gezimizin göl kenarındaki güzel yürüşüne başladık. 



Mübadele zamanı buraya Selanik' ten gelen göçmenler yerleşmiş. Milliyetçi ve insanları sevecen, çalışkan, huzur veren, sanki bir hafta sonunu orada geçirmenin huzur vereceğini hissettiğiniz bir köy. Balıkçılıkla geçinen köyün yazın ne kadar güzel olabileceği hayalini kurarak ve bu  halini de merak ederek otobüslerimize döndük.
Köyün başlıca geçim kaynağını balıkçılık ve zeytincilik oluşturuyormuş. Her sene burada düzenlenen Leylek Şenliği de köyü hareketlendiren bir etkinlikmiş.




golyazi_bursa
fotoğraf : nereyekaçsak.blogspot'tan alıntı . Havadan Gölyazı yarımadasının görünüşü

Gölyazı’da en çok dikkatimi çeken bayrak ve Atatürk resimleri ile donanmış bir köy olması. Yakın tarihlerde milli bir bayrammı var dediğimizde, balıkçı bir beyefendi “bu bayrak için iki kere askere gittim ben” . “Bayrama gerek yok, biz her zaman bayrağımızı asarız dedi”.
golyazi_ataturk_bayrak


Gölyazı'da ilk rota ve de mecburi rota sahili dolaşmak olmalıdır. Yarım saatlık bir yürüme yoluyla Uluabat gölünü gezebilirsiniz. Sığ, uzun, ince bir göl diye bahsediliyor. Derin yeri 4 metre, ortalama derinliği de 2,5 metre imiş.

Gölyazı' da gezi boyunca bize eşlik eden bir de kerevitler vardı. Arkadaşımın gezinin ilk başında alıp gezi sonuna kadar otobüste ve otelde gezdirdiği kerevitler. 20 kadar kaçak kerevit yolcusunu ne rehber bildi, ne oteldekiler. İstanbul'a kaçak olarak giriş yaptı.. Canlı olarak öldürülme hikayesine çok acısam da sevenlerinin bizim balık tutkumuz gibi tutkusu olduğunu bilmemden dolayı her an yatağımıza şaka yollu konacak veya otobüste torbadan çıkacak korkusuyla İstanbul'a kadar getirdik.


Fotoğraf: Murat Atak (Poyraz Doğa)

Otelimiz vaktinde  vardık. Gönen Termal Otel..  Hemen üzerimizi değiştirip sıcak sulara kendimizi attık. Otel bahçesinde buharlı açık havuza girdik. Oradan çıktık soğuk havuza atlayarak vücudumuzu şokladık. 


Odalarımıza çekilip akşam yemeği için giyindik, güzel nezih ve zengin yemeklerle donanımla açık büfeden aldığımız yemekleri yedik ve gece geç saatlere kadar müzik eşliğinde tabiri caizse kurtlarımızı döktük.

Otelin bulunduğu yer merkezi bir alışveriş ve park alanı olduğu içinde akşam civarı keşf amacıyla küçük bir yürüyüş yaptık.

14 Aralık 2014 - Pazar : 

Sabah erkenden havuzlara gireceğimizi akşamdan kavurup, sabah savurarak "ayyy erken erken şimdi girememem, en iyisi kahvaltıya inelim" diyerek 07:30'da kahvaltıya indik. güzel bir kahvaltıdan sonra yine çevre yürüyüşüne gittik. Etrafta çok güzel yürüme parkurları vardı.  

Dönüş yolumuzda Manyas Gölü, Kuş Cenneti Köyü, Uluabat Gölü kıyısında eski bir Rum köyü olan Eski Karaağaç ve çevresini gezeceğimizi ve orada yemek molası vereceğimizi söyledi Rehberimiz. Bu heyecanla otobüslerimize yerleştik. 

İlk durağımız Manyas Gölü ve Kuş Cenneti Köyü idi.Kuşların cemakanlarda görüpte havada göremediğimiz bir mekandı.

Manyas kuş cenneti’nin bugünkü yeri "Prof.Dr. Curt Kosswig" ve eşi "Leonore" tarafından     1 Nisan 1938 tarihinde keşfedilmiştir. Buraya "Kuş cenneti" adını veren Kosswing’in çalışmaları sonucunda doğayı sevenler arasında bu güzel cennetin değeri kısa zamanda anlaşılmış, 1952 yılında ise İ.Ü. Hidrobiyoloji Enstitüsü tarafından buraya bir inceleme istasyonu kurulmuştur. 
Kaynak: Manyas Kuş Cenneti Nedir








Güzel resimler çektirip yemek molası için Eski Karaağaç köyüne vardık. Eskikaraağaç köyü Kadınları Çevre Koruma ve Kalkındırma Derneği lokalinde tarhana çorbası ve gözleme yedik.



Dernek leylek motifleriyle süslü hoş bir ortamı olan bir yerdi. Her ne kadar gözlemeler geç geldi diye şikayet edilse de biz erken oturmanın keyfiyle yemeğimizi yemiş ve çevre yürüyüşüne başlamıştık.


Eskikaraağaç köyü güzel bir balıkçı köyü, Kadınlarının bile balıkçılık yaptığını bir köy hanımefendisinden öğrendik. Hanımefendisi diyorum çünkü bu çalışkan kadınlar hem hanım, hem de efendilikle gerçek çalışkan bir köy kadınını temsil ediyordu. 

Koy yolunda yaşlı bir dedenin eski ve yeni cami minaresi hakkındaki hikayesini dinledik. Eskikaraağaç şenlikleriyle tanınan bir köymüş, güzel leylek şenlikleri olurmuş.

Bu köyde en sık yapılan espri de "Leyleği havada gördüm" esprisi.. Bizde leyleği görmeden gezmeyi seviyorsak, görseydik daha nerelere giderdik diye konuşarak göl kenarından Eskikaraağaç köyünü gezdik. Birde hatıra fotoğrafı çektirdik.

 


Yemekler yenilmiş, gezilmiş, temiz hava solunmuş, sıcak sulara dalınmış, güzel bir haftasonu geçirilmiş şekilde İstanbul'a dönüşe hazırlandık. 

Güzergah güzel, kısa bir tatili zevkli hale getirmek güzel.. Herşey güzeldi. Tavsiye edilecek bir güzergah, tavsiye edilecek otel. Paylaştım size de bavulunuzu hazırlayıp gitmek düştü. 

14 Temmuz 2014 Pazartesi

BAYRAMDA 7 GÜNLÜK BİR AKDENİZ TURU İÇİN TAVSİYE..

İstanbul'dan yola çıkıp, hem bayram yapayım, hem  yüzeyim, hem gezeyim, anılarımı da herkesle paylaşayım diyen ve Göcek'te konaklayacağım, bize neler önerirsiniz diyen gezi gönülleri için hazırladığımız bayram güzergahı.. Meraklısı için paylaşalım. O güzergahta iseniz belki sizlerle yararlanırsınız.
Konaklama Göcek. İlk gün "Seyahat Ya Rasulallah"  diyerek Evliya Çelebi'den kalan seyyahlık ruhumuzla başlayalım gezmeye....

1. Gün. Saklıkent-Tlos-Yakapark

Saklıkent Kanyonu : Göcek ile arası 70 Km olup, yolların biraz virajlı olması ve tatil gezisi olması itibarı ile dikkatli ve yavaş araç kullanılması tavsiye olunur. Bu şekilde yaklaşık 1,5-2 saatte varılır.

Araçlar park edildikten sonra cüzi bir giriş ücreti ödenerek yürüyüş başlar.
Kanyonun mesafesi 18 Km’dir ancak sizin, bizim gibi turistlerin gidebileceği mesafe yaklaşık 3-3,5 Km’dir buda tamamen gruptakilerin zevkine ve performansına kalmış bir durumdur. 

Beklenti oluşturmamak için ayrıntıya girmiyorum. Sadece sürprizlere hazırlıklı olun. Tavsiyem yürüyüş için mümkünse Çarık türü bir ayakkabı kullanın ve oldukça sulu bir ortamda bulunacağınız için yanınıza alacağınız eşyalara dikkat edin.

Yürüyüş sonunda acıkmanız durumunda kaynağın kenarındaki veya çıkışta, Eşen çayının kenarındaki restaurantlarda yemek yiyebilirsiniz.

Arzu ederseniz burada Şamrellerle yapılan raftinge katılabilirsiniz.

Bu aktivitelerden sonra eğer vaktiniz varsa ve çok yorulmadıysanız Tlos (Müzekart gerekli) ören yerini ziyaret etmeniz önerilir.

Saklıkent ve Tlos gezisinin son uğrak noktası, Yaka köyünde faaliyet gösteren Şelale Yakapark restaurant ta da yemek molası vermeniz mümkün.Hatta suyun içersinde 15 dk. kalabilirseniz yemek ve içecekleri bedavaya bile getirebilirsiniz JJJ

  2. Gün Kayaköy-Belcekız-Ölüdeniz

Güneş ışıklarının fazla rahatsız etmemesi için erken saatlerde yola çıkılarak ilk önce Kayaköy’ün gezilmesi gerekir. Burasının 11. YY’da bölgede yaşayan Rumlar tarafından kurulduğu söylenmekte olup, 1923 yılındaki mübadele zamanına kadar yaklaşık 6500 kişilik bir nüfusa sahiptir. Mübadele sonrası tamamen terk edilmiş durumdadır.

Kayaköy gezisinden sonra Belcekız plajı veya hemen yanı başındaki Ölüdeniz’de yüzme molası verilir. Ölüdeniz’e giriş ücretli olup, resimlerde havadan muhteşem görünen o meşhur manzara ne yazık ki denizin kıyısında hissedilmez.

Not: Eğer ayrıca yamaç paraşütü yapılmak istenirse Daha erken gelinerek önce paraşüt atlayışı, sonra Kayaköy gezisi ve en nihayetinde Belcekız-Ölüdeniz’de yüzme molası tercihi de yapılabilir. Böylece tüm aktiviteler 1 güne sığdırılabilir.

 3. Gün Dalaman Çayında Rafting

Bir gün önce Yamaç paraşütü yapmış olanlar eğer biraz daha adrenalin yüklemek isterlerse rafting yapabilirler.

Firmalar konakladığınız yerden sizi alarak rafting başlangıç noktasına kadar
Gidiş-dönüş ulaşımını sağlıyorlar.

4. Gün Dalyan Tekne Turu

Dalyan’dan hareket eden tekneler ile Köyceğiz Gölü-Sultaniye Kaplıcaları ve İztuzu plajına kadar gidilen çok keyifli bir tur.

Özellikle çamur banyosundan sonra kızlarımız güzelliklerine güzellik kattıklarını, tatil dönüşü aldıkları iltifatlar ile anlayacaklardır JJJ

Tur bitiminde arzu edilirse Köyceğiz gezilebilir Göl kıyısında kordonda yürüyüş yapıyormuş hissi uyanıyor. Akşam yemeği burada yenilebilir. Buranın suyunu içenin muhakkak tekrar geleceği söylenmişti. Ama biz hala ikinci kez gidemedik JJJ

5.Gün Fethiye 12 Adalar Turu veya Kelebekler Vadisi turu

Her iki turda tamamen zevke ve zamana kalmış bir şey.Tercih meselesi

Teknelerin kalkış yeri Fethiye Limanı

6. Gün Sedir Adası Cleopatra Turu

Çok güzel bir gezi ve piknik alanı. Burada denizin ve kumsalın tadını çıkarak aynı zamanda piknik ve gezi eğlencesi yapabilirsiniz. Çamlık iskelesi adaya yapılan tekne seferlerinin yeri.

Bölgede, Kleopatra'nın da burada yüzdüğüne inanılan çok orjinal ve muheşem bir plaj mevcut. Efsaneye göre, Kleopatra ve Antonius burada yüzmüşler ve plajın altın kumları özel olarak Kuzey Afrika'dan buraya gemilerle getirtilmiş. Bu çeşit altın sarısı kum sadece Mısır'da bulunmakta. Dünyanın öteki ucundan kum getirmiş.

Nasıl bir hatunsa ?


Çamlık İskelesi'nden yaklaşık 3 kilometre ileride Çamlı Köyü bulunmakta. Burasının Karia bölgesinin ilk yerleşim merkezi olduğuna inanılıyor. Temiz havası, suyu ve manzarası ile ünlü. Çamlı Köyü'nden yaklaşık 9 kilometre ileride ise Boncuk Koyu bulunmakta. Burası da özellikle berrak ve temiz denizi ile ünlü. Sahilde ziyaretçiler için tesisler bulunmakta. Boncuk Koyu ile Karaburun arasındaki bölge aynı zamanda boncuk köpekbalıklarının üreme ve izleme bölgesi. Buralara özellikle Mayıs-Haziran aylarında dalış turları düzenlenmekte.

Sedir Adasına giriş için Müzekart gerekli.


7. Gün Katrancı  ve Günlüklü Koyları


KATRANCI KOYU

Göcek’e 17 km. uzaklıkta Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.


GÜNLÜKLÜ KOYU

Göcek’e 18 km. uzaklıkta, Fethiye karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık “günlük ağaçları”yla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.