29 Ağustos 2017 Salı

SAMSUN, Atatürk'ün Şehri.




Atatürk'ün Şehri Samsun'a ayak bastık. Samsun hep böyle anılır. "ayak bastık" sözüyle..


19 Mayıs 1919 yılında Samsun'a ayak basan Atatürk'ün şehrinde konakladığımız yer Yafeya Otel

İyi ki burayı seçmişiz dedik, çünkü her yere yürüme mesafesinde.. Bu otele tavsiye ediyorum, konaklaması ve kahvaltısı güzel bir otel.


Otelimize yerleştikten sonra, ilk işimiz park içinde  atın üzerindeki Atatürk heykeli.. Bu heykelin özelliği kaide üzerinde iki ayağının üzerinde duran heykel olması, eğer kuyruğu kaideye değmese imiş, belki de birinciliği alacakmış.

Samsun'da akşam saati Batı-Doğu Park ve Yabancılar Çarşısını gezdik. Sahilde ki parklarda çok güzel süslenmiş paytonlar cirit atıyor.


Kurtuluş savaşının başlangıç noktası Kurtuluş yolu için sahile güzel heykeller yapılmış. 



Zaten Samsun denince ilk akla Milli Mücadele’nin başladığı şehir olması geliyor. Atatürk, 19 Mayıs 1919’da 18 arkadaşı ile birlikte Bandırma Gemisi ile şehre geliyor. Burada Milli Mücadele’nin ilk adımı atılıyor. İşte bu yüzden şehrin birçok tarihi yapısının olduğu belediyenin adı da İlkadım.


Bandırma Gemisi Müzesi de yine Samsun'un önemli yerlerinden. Belediye Meydanları ve sahili çok güzel yapmış. Gemi Müzesinin içersinde Atamızın büstleri ve alt katta ise güzel bir resim sergisi var.

Diğer bir konu da Samsun'un Amazon kadınlarının da yaşadığı yer olması. 

Samsun kent merkezindeki Batı Park’ta 50 bin metrekarelik alan üzerine kurulu olan Amazon Adası içerisinde yer alan 2.5 dönümlük Amazon Köyü, efsaneye göre, Samsun‘un Terme ilçesi Gölyazı Beldesi’nde yaşadıkları tahmin edilen amazon kadınlarının yirminin üzerinde heykeli bulunuyor.

İsmini Temiskira‘da (Terme) yaşadıkları düşünülen Amazonlardan alan yapay köyde, anaerkil bir toplum olan amazonların temsili heykeller, kabartmaları, günlük yaşamlarından kesitler ve eşyaları yer alıyor. Tek memeli ok, yay ve çift ağızlı balta gibi silahlar kullanan amazon toplumu, efsanevi kadın savaşçılar olarak biliniyor. Gözleri gerçek protez göz, saçları ise gerçek saçtan yapılan ve Hollywood’da korku filmlerinde kullanılan özel bir silikon madde kullanılarak yapılan heykeller, insan dokusuna yakınlığı ile oldukça gerçekçi.




Amisos Tepesi’nin yamacında 50 bin metrekarelik alan üzerine kurulu olan ve ismini savaşçı bir kadın toplumu olan amazonlardan alan Amazon Adası, devasa boyutlarıyla Samsun’un pek çok noktasından görülebilen Amazon ve Anadolu Aslanı Heykelleriyle şehre büyük görsellik kazandırmış. 


Amazon Adası’nda girişinde ziyaretçileri karşılayan dev Amazon Savaşçısı Heykeli, Elinde kalkan ve mızrağı ile adayı bekleyen amazon kadın savaşçı heykeli, olanca heybetiyle Karadeniz kıyılarına ayrı bir estetik katıyor.




Amazon Adası’nda yer alan Amazon Heykeli’nin sağ ve sol taraflarına Anadolu Aslanları adı verilen iki heykel var, birinin içi şu an müze gibi.. İçerisinde amazon toplumuna dair görüntülü ve sesli sunumların yapıldığı aslan heykellerinin içinden merdiven vasıtasıyla en tepeye çıkılabiliyor. Aslanların ağız kısmına çıktığınızda ise inanılmaz bir manzara ile karşılaşıyor ve Amazon Adası epeyce yüksekten izleyebiliyorsunuz.

2010 yılında yapılan Batı Park’ta yer alan Amazon Adası, bir kanal yardımıyla karadan ayrılan yapay bir ada. 




Amazon adasından çıkıp yolunuz Ordu'ya doğru giderken Terme'de bir pide yemeden geçmeyiniz. 
Köşem Pide Terme'deki en güzel pide mekanlarından biri.. Buraya muhakkak uğrayınız ve bir pide yemeden geçmeyiniz.


SİNOP, Mutlu insanların şehri.

"Türkiye'nin en mutlu insanları Sinop'ta yaşıyor" diye bir haber çıktı son zamanlarda gazetelerde..

Öyle midir gerçekten diyerek Sinop'a vardık. İstanbul'dan uçakla da gelinebilecek bu şehre aslında sık sık ziyaret edebiliriz dedik. Mutlu imişler ya, biz de olalım dedik.

Bakalım neden mutlular diye gezmeye başladık. Tabi ki ilk durağımız Sinoplu hemşerimiz Diyojen.

Şehrin girişinde sizi bu heykel karşılıyor. Nereden hatırlarım derseniz. Meşhur Sezen Aksu şarkısındaki "Gölge etme! Başka ihsan istemem" dizelerinden.

Makedonya Kralı Büyük İskender'in hayranı olduğu ve benden bir isteğin var mı diye sorduğunda, "Gölge etme başka ihsan istemem" diye tarihe not düşen meşhur filozof Diyojen bahsettiğimiz.

Alparslan'a esir düşen Bizans Kralı Romen Diyojen Türkiye'de halk arasında iyi bilinse de Sinoplu Diyojen pek bilinmez. Klinik felsefenin öncüsü Sinoplu Diyojen'in heykeli Tarihi Sinop Cezaevi yakınlarında yer alıyor. M.Ö. 400'lü yıllarda yaşayan Diyojen medeniyete karşı çıkan ve bu yüzden bir fıçı içinde yaşayan bir filozof. Tek varlığı olan su kabını da eli ile su içen bir çocuk gördüğünde bırakmış.

Diyojenden sonra mutlu insanların, mutsuz olduğu bir mekana geliyoruz.

Tarihi Sinop Cezaevi..

İçler acısı, yürek burkan bir yer.





Tarihi Sinop Cezaevi dönemin ünlü yazar, şair ve politikacılarının tecrit yeri olarak kullanılmış. Bunlar arasında en ünlüsü ise Sabahattin Ali. Sadece bir yıl geçirdiği bu cezaevinde "Kuyucaklı Yusuf" romanını yazmış olmasının yanısıra 'Aldırma Gönül Aldırma' başta olmak üzere birçok da şiir yazmış. Burada içimiz darala darala bir gezi yaptık. Televizyondaki Parmaklıklar Arkasında dizisi de burada çekilmiş, film platosu toplanmamış ve ziyaretçilere burası belli saatler arasında açılıyormuş.

Sinop şehir merkezine 9 km uzaklıkta İnceburun ile Hamsilos'da görülmesi gereken güzel mekanlardan. Buraya mutlaka gidin ve vaktiniz varsa da Hamsilos'da muhakkak denize girin. Hırçın Karadeniz bu koyda uslanmış bir çocuk edasıyla size kucak açıyor.

İnceburun, Türkiye'nin en kuzey noktası olarak geçiyor. Buradaki deniz feneri önünde fotoğraf çektirip, doğanın tadını çıkartabilirsiniz. Birisi gözünüzü kapatıp sizi buraya getirse, gözlerinizi açtığınızda kendinizi İsviçre'de bir köyde hissedebileceğiniz İnceburun aynı zamanda deniz feneri ve çevresi Avrupa'nın en güney batı noktası olan Sagres Burnu'nu da anımsatıyor diyorlar. Sagres Burnunu görmediğimizden bize oraları hatırlatmadı. Türkiye haritasındaki kuzeydeki o incecik uzantıdayız tam olarak diyerekten güzel pozlu resimler çekildik sadece.

İnceburun ile ilgili bir önemli detay da yakından bu doğa harikasının bir nükleer santral projesi tehlikesiyle karşı karşıya olması. Elinizi çabuk tutmazsanız Türkiye'nin en güzel noktalarından birini belki de son kez benim bloğumda görmüş olacaksınız.

Buradaki konakladığmız otel Güleryüzlü Otel. Yine ETS tur üzerinden ayarlanmış bir yer. Fiyatı ve temizliği güzel ama arabası olmayanların şehrin içindeki bir otelde kalmalarını öneririm. Şehrin sahili harika.. Çok modern bir şehir. Gece saat kaç olursa olsun burada bayanlar rahat dolaşabiliyor.





Yemek yenecek yerlerin başında "Teyzenin Yeri Mantı Salonu" geliyor. Harika ve çooook lezzetli denebilecek bir tad. Buraya gelenlerin muhakkak burada mantı yemesini ve Nokul tatmasını şiddetle öneriyorum. Mantınızı yedikten sonra sahildeki teknelerle şehrin ışıklı halini denizden görebiliyorsunuz. Gürültülü müzikli tekneler size değişik bir yolculuk tattırıyor.

Erfelek Şelalesi de Sinop'tan Samsuna giderken uğradığımız hoş bir mekan. 26 basamaktan oluşan bu doğa harikası trekking ve dağ sporuyla uğraşanların yanı sıra bizim gibi maceracı halkında çok sevebileceği köşelerden biri..
Doğa içerisine yıllardır adeta gizlenmiş ve 1997 yılında Erfelek Barajı’nın yapımının başlanmasının ardında açılan yollar sonrasında Devlet Su İşleri tarafından keşfedilmiş. İrili ufaklı toplam 28 adet şelaleden oluştuğu söyleniyor. Ben 5-6 şelale geçtikten sonra ki mola yerinde dinlenirken, kızım ve eşim şelalenin sonuna kadar zorlu bir yolculuk yaptılar. Geriye geldiklerinde gördükleri ve keyiflerine diyecek yoktu.. 

Kısaca Sinop, İstanbul'dan sonra yaşanacak güzel illerden biri gibi.. Yazı güzel, insanları güzel. Aşağıdaki şiir aslında benim duygularımı çokta güzel anlatmış. İl Emniyet Müdürünü Ercan Dağdeviren'i tebrik ediyorum.. Ne de güzel kaleme almış, 


İl Emniyet Müdürü Ercan Dağdeviren’in Sinop şiiri; 

SİNOP,  İSTANBUL SENİN GİBİ, SEN İSTANBUL GİBİSİN.
 BİR FARKIN VAR,  SADECE SEN BİRAZCIK ŞİRİNSİN 
 VARSIN OLSUN, EY SİNOP SEN ŞİRİNDE GÜZELSİN 
GECEN AYRI MEST EDER, MEHTAP DENİZE YANSIR 
 CEZAEVİN HÜZÜNLÜ, İÇİNDE BİNLERCE SIR 
 YILDIZIN IŞIL IŞIL OYNAR MUTLULUK TAŞIR 
SARAYDÜZÜ, DURAĞAN, DİKMEN, GERZE
 BOYABAT ,ERFELEKTE ŞELALE 
AYANCIKTA BİR TUR AT,
MANTI KESTANE BALIK
 TÜRKELİ'NDE KAL YAT
 DENİZ HERKESİN AŞKI, SARMAŞ DOLAŞ ŞEHİRLE
 AY YILDIZLI ALBAYRAK CEZAEVİ VE KALE FENER
 IŞIK VERDİKÇE ŞARKI SÖYLER
 İSKELE, KUZEYİN UÇ NOKTASI OK GİBİ UZANMIŞSIN 
 DENİZ, ORMAN, MAVİ GÖK YEŞİLE BOYANMIŞSIN
 HAMSİLOS'TA KIVRILIP GİZLENİP SAKLANMIŞSIN 
MARTILAR KANAT AÇMIŞ SÜZÜLÜR GÖKYÜZÜNDE 
 MUTLULUK HUZUR ŞEHRİ TEBESSÜM VAR YÜZÜNDE
 İNSANI BAŞKA GÜZEL, ÖZÜNDE BİR SÖZÜNDE 
SİNOP ŞİRİN İSTANBUL BU GÜN TANIŞMA GÜNÜ
 DENİZİN GÖKYÜZÜNÜ YEŞİLİN MAVİLİĞİ SARILIP ÖPÜŞÜNÜ 
 MUTLULAR ŞEHRİ SINOP SEVDİM SAMİMİ GÜLÜŞÜNÜ 

SAFRANBOLU Müze kentte ziyaret






Safranı gözdedir, ambarı silme,

Lokumu cevizli, baklava dilme,

Asmalı bağları, dört köşe bölme, 

Yolu hazdan geçer Safranbolu’nun. 

demiş şair.. Safranbolu ziyaretinden sonra,  tarihin içinden geçtiğinizi ve hazzın en yüksek demlerini yaşadığınızı anlayacaksınız.

Karadeniz'in uç noktalarına kadar gidelim diye karar vererek ilk durağımız Safranbolu'da Tabagoğlu Ahmet Bey Konağına vardık.

Safranbolu konağından sahibi Cengiz beyin tanıtımı

Eskiden booking.com üzerinden ayarladığımız gezilerimizi, bu sayfanın kapanması sebebiyle ETS üzerine ayarladık. ETS'den övgüleriyle dikkat çeken bu otele daha doğrusu konağa geldik.


Tabağ Ahmet Bey Konağı gerçekten de kalınması gereken güzel bir yer. Otelimize yerleştik ve  kendimizi küçük sokaklara attık.

Buraya "Müze kent Safranbolu" desek daha doğru olur sanırız. Çünkü "sana dün tepeden baktım Aziz Safranbolu" dediğimizde tam da bir Müze kent görüyorsunuz. Batı Karadeniz bölgesinde Karabük iline bağlı, birbirinden güzel ahşap evleri ve çevresindeki cami, türbe, lonca çarşıları gibi tarihi eserleri, günümüze kadar "kent ölçeğinde korumasıyla" ünlenen bir yer burası.

Safranbolu daha önce de gitmiş biri olarak, o meşhur Safranbolu evlerinin hiç değişmeden kaldığını,  hatta daha da ileri giderek bir UNESCO mirası ünvanını aldığını  görünce çok sevindim.

Safranbolu aslında günübirlik geziler için çok uygun uzaklıkta..  Konaklamaya gerek kalmadan bir günde görülecek yerleri aslında gezebilirsiniz. Ama bizim gibi bir konakta zevk alarak kalayım derseniz Tabağ Ahmet Bey Konağı hem fiyat olarak, hem de tarihsel dokusu olarak hoş bir mekan.

Safranbolu Antik devirde Paplagonya olarak geçmekte imiş.Yörede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Pondlar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlar. 1196 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhiddin Mesut Şah zamanında Türklerin eline geçmiş ve iyi ki de geçmiş biz de sevdik burayı atalarımız gibi. Bizans döneminde kentin adı Dadybra, Selçuklular döneminde Zalifre, Beylikler döneminde ve Osmanlıların ilk zamanlarında Borglu ve Borlu olmuş diyor tarihçiler.. 16. yy da yöreye yerleşen Taraklı Aşiretinden dolayı Taraklıborlu olmuş. Osmanlılar da altta kalmamış, onlarda bir sürü adlar koymuş, Zağfiran Borlu,  Zağfiran-ı Benderli, Zağfranbolu, son olarak Zafranbolu, Sonra da bu Zafranbolu olmuş Safranbol.. En doğrusu da şudur diye ekliyorlar. Çok pahalı olan Safran bitkisi asıl buraya ad verenmiş. Biz onların yalancısıyız azizim.

Safranbolu, geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve uzun tarihi geçmişinde yarattığı kültürel mirası, çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir kent olması ve bunu korumadaki başarısından sonra 1994 yılında Unesco tarafından "Dünya Miras Listesi"ne alınmış ve bu da bizim toplumumuza biraz hava olmuş vallahi...

Bu müze kentte yerleşim biri kışlık, diğeri yazlık olarak iki kesimde biçimlenmiş,

Kışlık evlerin bulunduğu ve iki derenin oluşturduğu vadi, diğer bir tanımla ÇARŞI; dericilik, yemenicilik, demircilik, bakırcılık, semercilik, saraçlık, nalbantlık, keçecilik, kereste ticaretinin yapıldığı kesim imiş.. Tabagcılık yani deri işi burada önemli iş alanlarında imiş.. İş alanları Lonca düzeni şeklinde ayrı sokaklar içinde toplanmış,

Yazlık evler ise, bağ ve bahçeler arasında sayfiye yeri konumundaki BAĞLAR'da imiş, ama oraları gezginciler pekte bakmazlarmış. varsa yoksul müze kent olan kışlık evlerin olduğu yerlermiş...

Biz ne yaptık derseniz, ilk önce tabiki de çarşılarını, otantik evlerini dolaştık..


İlk işimiz yukarıda kalenin oradaki Müze ve Saat kulesi. Müzeyi dolaştıktan sonra, Saat kulesinin içindeki amcayı dinlemeden ve saat başlarındaki DINNNN sesi seramonisini hissetmeden dönmeyin derim.

Sonra da mutlaka uğramamız gereken yerlerden biri olan Hıdırlık Tepesine vardık. Buradan bakınca, "Aman Tanrım, hiç bir ev, diğerinin görüşünü kısıtlamıyor, ne kaaaa güzel bir şekilde evler konumlanmış mirim" diye mimari konuşmalar yaptık. Burası, Türklerin Safranbolu'ya geldikleri zaman konuşlandığı yermiş ve açık namazgah şeklinde namazlar kılınıp, yağmur duaları yapılıp, hıdırellezler kutlanırmış. Hatta ve hatta birini yolcu mu edeceksiniz buradan yolcularmışsınız.


Hıdırlık tepesinden aşağıya indik. Daracık, arnavut kaldırımlı sokakları daha alıcı gözle gezelim dedik. Sokaklar arasında yürürken bize ikram edilen lokumları afiyetle yiyerek yolumuza devam ettik. Cinci Hanı ve Hamamı. Han'ı bulamamak gibi bir şey söz konusu bile değil. 1645 yılında Padişah I. İbrahim zamanında Kazasker olan Safranbolu'lu Cinci Hoca tarafından yaptırılmış olan Han önceleri geldiğimizde restore de diye girememiştik. 1996 yılında yani.. Ama şimdi bitmiş. Güzel bir han olmuş.. Tepesine kadar çıkıp, poz poz tarihi evler arkamızda görüntüler aldık.

Karnımız acıkmıştı. Gözlemesi meşhur olan bu yerde nedense biz, yeni Safranbolu denilen yere gelerek bir dönerci de dürüm yedik.. Sonradan buna pişman oldum ama yedik gitti işte.. İlk gün bitmişti. Otelimize yani konağımıza dönerek tarihin içersinde uyuduk.


Ertesi sabah güzel bir kahvaltı sonrası, otelimizin sahibi Cengiz beyin hoş anlatımıyla Safranbolu hikayeleri dinledik ve otelimizden ayrıldık. Ayrıldık ama daha Safranbolu da günümüz bitmemişti. Otelden ayrılır ayrılmaz yolumuz Kaymakamlar evine yöneldi.

Kaymakamlar Evi, 19. yy başlarında yapıldığı sanılmaktaymış. Sahibi Safranbolu kışlası kumandanı Hacı Mehmet Efendi. Hacı Mehmet Efendi'ye Yarbay karşılığı olan "Kaim-Makam" denilmesi nedeni ile ailesi ve evleri halk arasında bu isimle anılmaktaymış. 1979 yılında Kültür Bakanlığı tarafından restore edilen ev, 1981 yılında Eğitim Merkezi olarak hizmete açılmış. Şimdilerde müze ev olarak düzenmiş. Çok da güzel olmuş, Harika heykellerle süslü hoş bir ev..

Evde 10 oda bulunuyor. Odalar kocaman. Haremlik ve Selamlık olarak ev ikiye ayrılmış. Tek tek bütün odalarını gezdik. Eğer sizinde bizim gibi vaktiniz yoksa gezi evlerinden yalnızca Kaymakamlar Evini gezmenizi öneririm.

Safranbolu'ya yolunuz düşerse, bizim gidemediğimiz ama size önerdiğimiz yerler arasında, Kara üzümler Gezi Evi, Mümtazlar Gezi Evi ve önceden izin alınarak gezilebilen evler; Havuzlu Asmazlar Konağı (biz gidemedik ama hiç olmazsa bir çay içmeye gidin diye tavsiye edilen bir ev), Emirhocazade Ahmet Beyler Evi, İsmail Hakkı Asmaz Evi, Hacı Hüseyinler Evi.

Safranbolu'ya gelip "Lokum" almadan sakın dönmeyin. Özellikle, safrandan yapılan lokumlardan almadan olmaz. Enerjini lokumla tazeleyebilir, bütün sokakları tatlı tatlı dolaşırsınız.

Ayrıca; buralara kadar gelmişken, o güzelim Safranbolu evlerinin küçük versiyonlarından almamak olmaz. Çarşılarda el emeği, göz nuru dökülmüş bir çok hediyelik eşya, çeyizlik bulabilirsiniz. Bir de burada bize kolonyalarını tanıtan bir bey vardı ki çarşı da onu da bulun.. Serpil'in Gezi Rehberinden geliyorum deyin, inanın sohbetine doyamayacaksınız.

Safranbolu'dan Sinop'a doğru yol alalım derken, Kristal Cam Teras'ı da görmeden edemedik. Yükseklik korkusu olanların zor gezeceği, ama görülmesi gereken bir yer burası..


Cam terastan sonra, biraz ilerde Tokatlı kanyonuna kadar indik. Bol merdivenli bir yer. Macera sevenler için hoş bir deneyim. Kanyonda güzel bir limonata keyfi yaptıktan sonra, mağaraya ulaşabileceksiniz. Mağaranın adı Bulak mağarası. 


Tokatlı Kanyonunda bol bol merdiven inen biz, Bulak Mağarasında da bol bol merdiven çıktık. Yorulduk ama güzel bir mekanı da keşfetmenin keyfine vardık. Safranbolu'ya 15 dk. mesafede olan bu mağarada bayağı serinledik. Sıcak havadan sonra bu mağaranın serinliği iyi geldi.. 

Safranbolu'yu bu şekilde bitirdikten sonra rotamızı Sinop'a doğru çevirdik.

15 Ağustos 2017 Salı

OY GİDİ KARADENİZ..CELEYRUM...


https://www.facebook.com/serpilingezirehberi/
İle günlük Karadeniz yazısı notlarımı paylaşıyorum.  Dönünce ayrıntıları burda paylaşacağim. Dönene kadar facebook'tan takip edin.