22 Eylül 2025 Pazartesi

PRAG'DAN BUDAPEŞTE'YE

11.10.2025 Perşembe PRAG’a  (Çekya) YOLCULUK

Otel : La Boutique Hotel Prague

Para Birimi: Çek Kronu CZK

Prag’a gitmek bir nevi zaman yolculuğu gibi. Sanki Ortaçağ’da yolculuk yapacaksınız da kendinizi oranın havasına kaptıracakmışsınız duygularıyla giderken, bir anda şehrin dışına konuşlanmış olan yeni yapılarla ilk anda karşılaşınca kısa bir şaşkınlık geçirdik.

"Bir Çek-yat'a uzanıp tatil yapayım derken, kendimizi Prag sokaklarında kaybolmuş halde bulduk." şeklinde esprili gezginlerin söylediği sözle gezi notlarıma başlıyorum.  

Havalimanından 100 no.lu şehir içine giden otobüslerle otelimizin olduğu bölgeye gelince, gerçek Prag şehrinin burada  başladığını gördük.  

Otelimiz Andel durağında bulunan  La Boutique Hotel Prague.

Şehre ve tramvay duraklarına yakınlığı ile tercih edilebilecek bir otel.

İlk gün şehrin gecesini keşifle başladık. Büyük geniş sokaklarıyla, büyük binalarıyla tam bir Avrupa şehri Prag.

Charles Köprüsü, gecenin ilk görkemli yapısıydı.

Köprü üzeri tam bir instagram hikayesine konu olacak güzellikte manzara ve eserlerle dolu. Her yer ışıl ışıl. Köprü üzerinde geçerken müzisyenlerin tınıları ile güzel bir atmosfer.

Köprü kenarında herkes resim ve hikaye paylaşmak peşinde. Tıpkı bizim gibi.

Bu gecenin yemek seçimi mecburiyetten Mcdonalds. Prag merkezde olduğu için hemen karnımızı burada doyurduk. Daha sonra şehir meydanının gecesini görerek, Charles Köprüsüne geldik. Köprünün üzerini yürüyerek geçtik ve ilk gece için bu kadar yeter deyip otelimize döndük.  

 

12.10.2025 Cuma Prag Kalesi ve Şehir Turu

Otelde kahvaltı doyuracak cinsten güzeldi. Güzel bir kahvaltı ve güzel bir güneşli sabahla Prag’ı keşfetmeye çıktık.

Otel yakınında bulunan Andel durağı heryere ulaşabileceğim ulaşım hatlarıyla dolu.

Tramvay durağı yanına kurulmuş olan, Cuma pazarını görüp de uğramadan edemedik. Tam bir köy pazarı. Köyün taze sebze ve meyvalarını satan köylü ama bize göre modern teyzeler.

Bugünkü gezimiz Prag kalesi.

Prag Kalesi’ne çıkmak biraz yürümeyi sevenlere göre bir eylem. Ama öyle güzel çıkış yolu yapmışlar ki, yokuşun tadına vara vara çıktık. Aman Tanrım, Birkaç sene sonra gelseydim bu dizlerim beni taşır mı ki diyerek,  Gençliğimiz var yürüyelim arkadaşlar coşkusuyla kaleye vardık. İyi ki çıktık. Her turistin çıkmalı denen bir güzellikte bir kale. 

Tepede ödül büyük: Şehir ayaklarının altında ve güzel bir sessizlik. Sadece turistlerin uğultusu. Güzelliğinden utanmayan şehirlerden biri Prag diyorlar ya. Hakları varmış, tam görülmeye değer bir şehir. 

Prag Kalesi, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da yer alan, Avrupa'nın en büyük antik kalelerinden biri. Ama ne kadar büyük desek de, kalenin her köşesinde minik bir ev veya kafede mevcut.  Hani o "büyük kalenin içinde kaybolmak" klişesini yaşamak isterseniz, Prag Kalesi tam aradığınız yer.

Kalenin tarihine gelince, MÖ 870'e kadar gittiği söyleniyor, yani gerçekten yaşlı!

Bir de “Bohemya Krallığı'nın başkenti” olarak biliniyor, o yüzden tam bir kraliyet havası var.

Charles IV tarafından inşa edilmiş St. Vitus Katedrali, Prag Kalesi'nin en önemli yapılarından ve Gotik tarzın en güzel örneklerinden biri. Tam hevesle katedrali seyredecekken, kara bir bulut bizi bayağı ıslattı. Yağmur gelip geçti ama bizde yeni yağmurluklarımızı denemek zevkini tattık.😊

Kale duvarlarının içine inşa edilmiş küçük, renkli evlerden oluşan Altın Yokuş denilen bir bölge var, girişi bayağı pahalı olduğu için oraya sadece dışardan ve her zamanki gibi internette ki resimlerden bakabildik. Prag Altın Yokuş Renkli evler derseniz, siz de orayı sanal da olsa görebilirsiniz.  

Bohemya krallarının yaşadığı Kraliyet Sarayı da kalenin  içinde yer alan güzel bir yapı. 

Prag Kalesi, sadece mimari değil, aynı zamanda tarihsel olaylarla da harmanlanmış bir "yaşayan tarih" gibi. Gezerken çok zevk alarak gezdik.

Kaleden inince, yine şehrin merkezine gece gezdiğimiz yerleri görmek istedik.

Orda harika bir dondurmacı vardı. Tam Prag meydanında. Amarino dondurma. Gül şekli verilmiş güzel dondurmaları şehrin merkezinde yiyebiliyorsun.

Dondurmalar yedikten sonra şehir merkezine yürürken kilisenin önünde güzel bir koro ile karşılaştık. Ücretsiz konserlerine çağırdılar. Konser alanına girerek onların konserini dinledik. Tıpkı bizim TSM korosu gibi. Ama mimikleri koristlerin çok güzeldi. Adeta yaşayarak şarkıları söylediler.

Eski Şehir Meydanı’nda bulunan Astronomik Saat, şehrin en turistik anlarından birini sunuyormuş, her saat başı minik kuklalar hareket ediyormuş. Altı yüz yıllık saat çalışıyor, ama kuklalar "şu robotik çağda hâlâ manuel mi dönüyoruz?" gibi aval aval bakıyor gibi gibiymiş. Bu küçük tiyatro sahnesi beklemeye bugün vaktimiz olmadığı için sadece dışardan baktık. Daha sonra tekrar bu anı yakalamak üzere gezi planımıza aldık.

Biraz gezdikten sonra tok karnımıza Romanya'da daha önce tattığımız Langoş yiyelim dedik. Bizim kızartma ekmek hamurumuza krema ve kasar peynir rendesiyle yenen bir yiyecek. Biraz buradaki ağır geldi. Ama tatmadan edemedik. Tatmasaydık bilemezdik. Oradan şehre yürürken kilise de müzik dinletisine davet aldık.  Türk sanat musiki korosu edasıyla güzel parçalar seslendirdiler, özellikle koristlerin mimikleri çok güzeldi. 

Bugün Prag’ın tüm sokaklarını tek tek gezdik. Çarşılarda gezerken Çek Savarovskilerinin meşhur olduğunu gördüm. Takı kursuna giderken çek kristali diye aldığımız taşların buranın olduğunu buraya gelince anladım ama nedense taş yerinde ağırdır. Bayağı pahalı idi. Ama bir tane boynuma çek savarovskisinden takmadan edemedim. Artık bir savarovskim var. Görürseniz boynumda maşallah deyiniz. 👌

Online çalışan biri olarak birazda işlerimizi yapmak ve şarjlarımızı doldurmak üzere akşamüzeri otele döndük. Gece yemek için çıkmak üzere kararımızı verdik.

Otelin tam ters istikametine yürüyelim derken, her zamanki şansımız yaver gitti. Balkan festivalinin ortasında kendimizi bulduk. Güzel müzik dinleyerek harika bir yürüyüş güzergahından sonra otele yeniden dinlenmeye döndük.

Bugünkü adım sayımız yürüyerek 20000 adım. Benim için büyük rekor. Bir ülkeyi ancak adımlarınızla sokak sokak gezerek öğrenebilirsiniz derler ya. Tam da öyle sokaklarında kaybolarak yeni sürpriz meydanlara keşfetmenin zevkiyle bu günü bitirdik.

13 Eylül 2025 Cumartesi  Lennon Duvarı ve Tramvay Turu

Bugün otelden çıkarak Prag’da turistlerin gezi rotası Jack Lennon’un duvarına gittik. Bu duvar sanatçının buraya  rağmen onun anısını yapılmış grafiti sanatçılarının yaptığı duvar.

John Lennon, 1980'de bir suikast sonucu hayatını kaybettikten sonra, Prag'da bir grup genç, Lennon'a olan sevgilerini göstermek için bir duvarı resimlerle ve yazılarla kaplamışlar.  Bu duvar, ilk başta sadece birkaç basit çizim ve yazıyla başlamıştı, ama kısa sürede, halkın baskıcı komünist rejim karşısında özgürlük ve barış isteğini dile getirdiği bir yer haline gelmiş.

1980’ler Çekoslovakya’sında, komünist hükümetin baskısı altındaki halk, genellikle özgürce ifade edilmiyormuş,  Lennon Duvarı, bu baskılara karşı bir protesto ve özgürlük simgesi olarak kabul edilmeye başlamış ve duvara yazılanlar, genellikle özgürlük, barış ve adalet temalı olarak işlenmiş, yani, sıradan bir "duvar yazısı" değil, bir toplumsal hareketin ifadesi olarak turistlerin hizmetine açılmış. Bizde bir arka planda çalan Lenon şarkısıyla çekimlerimizi gerçekleştirdik.

Sonra yürüyerek yine Charles  köprüsü altına kadar geldik. Orda kano yapanları seyrettik. Güzel bir akış yapmışlardı. Köprünün altında  gemiye binmek içen çağıran denizci kıyafetli görevliler vardı. Nedense hepsi zenci idi. Beyaz denizci kıyafetiyle hoş bir görünümleri vardı.

Prag’da nehir gezisi yapmak, şehri kartpostaldan fırlamış gibi hissettiren bir açıdan görmenin belki de en keyifli yolu imiş,  Vltava Nehri üzerindeki bu geziler, tarihi köprüler, gotik kuleler, barok saraylar ve romantik manzaralar eşliğinde Prag’ı adeta bir açık hava müzesinde gezer gibi olacaktık ama biz yürüyerek sadece gezdik.

Sonra dünkü gezimizde küçük tiyatral gösterisini izleyemediğimiz Astronomik saatin kırk haramilerinin danslarını seyretmek üzere tam saatinde meydanda saatin karşısında bekledik.

Eski Şehir Meydanı’nda bulunan Astronomik Saat, saat başında beklenen tiyatro gösterisini gerçekleştirdi. Saat dong dong vurunca, kuklalar pencereden gözüktü. Müzikli bir dönme yaptılar sanki. Daha görkemli bir şey gelecek diye beklerken gösteri bitti.  

Küçük bir tiyatro gösterisi gibi. Bitince herkes alkışlıyor. Kimse neden alkışladığını bilmiyor ama oradaydık, gördük, alkışladık. Bu muydu hayret dedik ama bizde o saati her turist gibi kutsal bir kalabalık oluşturarak beklenen anı  gerçekleştirdik.

Astronomik saatten sonra yürüyerek Kafka heykelinin olduğu alana geldik. Kafta Prag’ın en önemli figürlerinden biri.

Değişik saatlerde hareket eden metal heykelin önünde güzel resimler çektirdik.

Franz Kafka, 1883’te Prag’da doğmuş, modern edebiyatın en etkileyici ve en bunalımlı yazarlarından biri imiş,  Gerçekten, “Kafkavari” denen o tuhaf, iç bunaltıcı, mantıksız sistemlerle boğuşan karakterlerin ustası olduğunu demir yığınlı heykelinden de anlıyorsunuz.  Kafka’yı okumadım ama  "Dava", "Dönüşüm" gibi eserlerinde özgün ama bir o kadar depresif olduğu anlaşılıyormuş.

Sokakları gezer iken Dans eden evi görebiliyorsunuz. Sanki yanlışlıkla çıkıntılı yapılmış gibi, adını da buradan almış. Güzel bir mimari, terasından tüm şehri görebiliyormuşsunuz. Biz sadece dışardan seyrettik.

Sonra şehrin her ucunu güzel gezdirdiği söylenen, meşhur 22 no.lu tramvayla tüm şehri bir uçtan bir uca gezdik.  Tramvayın son noktalarından şehri güzel bir şekilde anlamaya çalıştık.

Tramvay turu sokak araları, eski Prag, yeni Prag şeklinde yeşillikler dolu bir turdu.  Buraya gelenler için 22 no.lu tramvay candır, muhakkak gezilmeli mottosuyla gezmelerini öneririm. 22 no.ya bindik ve tüm şehri bir uçtan bir uca, cam kenarından seyrederek gezdik. 

Sonra son duraktan otelimizin olduğu bölgenin otobüsü 199 no.lu bindik. Eşim ve kızım artık kolaylıkla ne nerden geçer hangi durak biliyordu. Durağımız olan Andel durağında AVM'lerin içindeki mağazaları gezdik. Mağaza fiyatları bayağı pahalı idi.

Albert mağazası burada en uygun marketlerden biriydi. Artezien mavi bantlı su yani Türkçe artezyenden aklınıza gelsin. Buradaki en güzel su markası. Çok tatlı içimlik bir su. Eski İSKİ’ci olarak sertlik, ph, tat, koku testlerini geçtiği için Prag’daki su seçiminizi bu markadan kullanabilirsiniz.

Prag'da ilgi çeken bir konu da dilencilerin dilenme şekilleri. Yere boylu boyunca ellerini uzatarak, secde pozisyonunda dileniyorlar. Köpekleri yanlarında onlarda aynı konumda uzanmış şekilde terbiye edilmiş dilenciler. 

Otelimize gidip biraz dinlendikten sonra, akşam yemeği için otel yakınında bulunan bir Pizzacıdan yurtdışında yemeyi tercih ettiğimiz Margarette Pizzalardan yana kullandık.

14 Eylül 2025 Pazar Karlovy Vary’ye Günlük Gezi

Karlovy Vary

Şehrin mimarı yapısı harika. Prag’a gelenlerin muhakkak görmesi gereken bir şehir bence.

Prag’dan 2 saatlik bir otobüs yolculuğu ile buraya varıyorsunuz.  Termal bölgesi. Kağıt helvası ünlü imiş. Ama bizim tatlara çok benzemiyor. 

“Termal su içilir mi ya?" diye düşünüyorsanız, cevabı Karlovy Vary’de bulabilirsiniz dediler ama biz içemedik. Evet, hem de bardakla içiliyormuş, ama bildiğimiz bardaklarla değil.

Şehir harika bir dizaynda kurulmuş. Bardaklar yassı pipet kulplu gibi. İlk baktığında bunlar fincanla tütün mü içiyorlar diyorsun. Meğer buradaki suyun içme raconu bu imiş.

Şansımıza o gün Uluslararası Spor faaliyetleri de vardı. Şehir çok canlıydı. Buraya gelme sebeplerimizden biri de Atatürk’ün böbrek rahatsızlığı geçirdiği esnada buraya şifa için gelerek burada bir otelde konaklaması . Şehirde internet problemi var biraz. Neyse ki internetimizin çektiği bir köşede tam da bulamayacağız mı acaba dediğimizde Atatürk’ün kaldığı otel karşımıza geldi. Sağ olsunlar bir de tabela asmışlar. Gururla seyrettik. O tarihlerde buralara nasıl geldi, geçmiş birden canlansa görsek o anı demeden edemedik.

Atatürk’ün o tarihlerde kaldığı otel, şu an Carlsbad Plaza Hotel diye geçiyor. Bir ara burada müze olduğu da söyleniyormuş ama biz sadece tabelayı görebildik.

Atatürk’ün burada tedavisini tamamlamadan döndüğü söyleniyormuş kaynaklarda. Döndüğünde hem Vahdettin tahta geçmiş, hem de 1. Dünya Savaşı’nın sonlarına gelinmiş.

Atatürk, Karlsbad Anılarını ile ilgili de kitabının olduğu biliniyormuş, kitapta bu bölge ile ilgili anılarında;

”Karlsbad’da gecen günlerimin hatıratını tümüyle ve olduğu gibi bu defterlere yazamadım. Bunun iki nedeni var. Birincisi; gereği kadar yazı yazmak için yeterli zamanım olmadı. İkincisi; her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün gizli düşüncelerimi (esrarı fikriyemi) ve hayatımı bu defterlere nasıl emanet edebilirdim. Hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakın bir günde mahvetmeyecek miyim… Şimdiye kadar hep böyle olduğu içindir ki yazılmış (mazbût) toplu bir hatıratım (hatırayı-mecmuam) yoktur”.

Bu güzel anıları okuyunca bu bölgede daha da çok hüzünlendik. Burası daha çok Almanya sınırına yakın bir bölge olduğu için buraya Almanya’da olanlar ve Prag’a gelenlerin muhakkak ziyaret etmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bana göre Prag’ın en can alıcı gezi rotalarından biri.

BUDAPEŞTE

15 Eylül 2025 Pazartesi  Prag’dan(ÇEKYA’dan) Budapeşte’ye (MACARİSTAN’a)

Otel : Secret Museum Otel

Para Birimi: Macar Florini (Huff)

Bugün Prag’a veda ederek, ikinci rotamız Budapeşte’ye gitmek üzere otelimizden ayrıldır.

Budapeşte’ye gitmek için seçtiğimiz ulaşım Tren.

Tarihin içinden Prag’dan Budapeşte’ye 9 saat varan bir yolculuk. Tren biraz rötar yapınca bayağı uzun bir yolculuk oldu. Trenler rahat mı hem de çok. Ama uzun yolculuk sıkar mı ben memnundum, kızıma biraz uzun geldi. Çünkü trende kesintisiz internet vardı. Benim gibi  online çalışanlara güzel bir imkan. Biriken tüm işlerimizi hem Prag-Budapeşte arası köyleri seyrederek, hem de internete bağlanarak temizledim.

Prag’dan Budapeşte’ye trenle geçmek, aslında tarihin içine dalmak gibi. Ama o tarihin içinde bir yandan internet de kullanabilmek, oldukça modern bir paradoksta yüzmek gibi. Tren penceresinden bakarken, Çekya'nın yeşil tarlalarından geçiyorsun, yavaş yavaş Slovakya topraklarına doğru kayıyorsun.

Budapeşte’ye çok geç bir saatte karanlıkta ulaştık. Prag’dan sonra biraz pis bir kent geldi. Otelimize gelmek için tren garından 49 no.lu tramvayı bulmak için bayağı uğraştık ama bulduk.  Otelimiz Secret Museum Otel. Odamız 1+1 daire havasında iki katlı küçük bir daire. Çocuklu aileler için tercih edilebilinir. Kahvaltısı güzel, şehir içi bir otel.

Bizim müzeye kaldırdığımız tramvaylarla tıngır mıngır 11 durak sonra otelimizin olduğu bölgeye geldik. Uzun bir yürüyüşten sonra nihayet otelimize vardık.  Yolculuk çetin, Budapeşte geceleri renkli ve kalabalıktı. Bu gece dışarı çıkmadan hemen uykuya kalmışız.

16 Eylül 2025 Salı Budapeşte’de Yahudi Mahallesi ve Tuna Nehri Kıyısındaki Yahudi Anıtı

Otelden kahvaltıdan sonra şehri gezmek için önce Yahudi mahallesinde bulunan sinagogu gezdik.  Budapeşte’nin Peşte yakasında Yahudi Mahallesi'nde bulunan Büyük Sinagog, görkemli ve yüksek bir yapı olarak karşımızda idi. Burası  Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük Yahudi tapınağı imiş,  Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük Yahudi tapınağı olarak Budapeşte’de yer alıyormuş. Gerçeği söylemek gerekirse, burayı sadece dışardan gezdik. Çünkü giriş ücreti bayağı pahalı idi.

Buradan sonra Budapeşte’nin en önemli noktası Tuna Nehri kıyısındaki Yahudi’lerin Ayak İzi adıyla bulunan alan.

Burası Yahudi izlerini çok belli eden bir yer. Daha sonra Yahudilerin burada en önemli tanıtımlarının yapıldığı Tuna nehri kenarındaki Yahudi ayakkabılarının sergilendiği alanı bulduk.  

Macar Yahudilerinin ayakkabıları...

2.Dünya Savaşı devam ederken Hitler, Macaristan'ın karşı güruhla anlaşma yoluna gittiğini fark ettiğinde ülkeyi derhal işgal etmiş.  Macaristan'ın mevcut kralının yerine ise bir Nazi general getirilmiş. Ülkedeki Yahudilerin ayak izleri bu zamana kadar birer birer siliniyorken bu tarihten sonra topluca kaybolmaya başlamış.  Öyle ki savaş bittiğinde Macaristan'da yüz binlerce Yahudi, Yahudi oldukları için öldürülmüş. .  

O yıllarda, Tuna Nehri'nin kıyısında işte bu yüzbinler önce sıraya, sonra kurşuna dizilmiş.  Bugün güzelliğiyle büyüleyen Tuna Nehri'ne birer birer düşen binlerin ayakları ise çıplak gönderilmiş,  Çünkü sahip oldukları hiçbir şeyi hak etmediklerine inanılıyormuş.  Ne nehir dibi yerine usulünce toprağa gömülmeyi ne de hadsizce sahip oldukları ayakkabıları. Bu yüzden kurşuna dizilmeden hemen önce hepsinden ayakkabılarını çıkarıp, daha sonra onları hak eden başkaları tarafından giyilmeleri için nehrin kıyısında bırakmaları istenmiş. Burası şimdi izleyenlere çok dramatik bir sahneyi gösteriyor.

Bu olanlardan seneler sonra kurbanların en azından anısını yaşatmak istemeleri üzerine Macaristan'da yaşayan oyuncu ve yönetmen Can Togay ve heykeltraş Gyula Pauer demir ayakkabıları tasarlayarak, Tuna nehri kıyısına dizmiş. 

Parlamento binasının dibine yapılan bu eser, bence yönetimlerin her an gözü önünde olmasını istedikleri bir ironi. Ama soykırım her yerde, her ülkede başka şekillerde yine devam etmekte, bundan hiçbir ülke ders almamış.

Oradan da Parlamento  binasını  ve çevresini gezdik. Sonra şehri nostaljik bir tur olan 2 no.ya binerek gezmek için tramvaya bindik. Prag’daki gibi Tuna nehrinin etrafındaki tarihi dokuyu 2 no.lu tramvayla gezebiliyorsunuz. Burayı gezdikten sonra Buda ve Peşte’yi birleştiren Zincir köprüsüne geldik, diğer adıyla Aslan Köprüsü.  

Köprüyü de uzaktan bir sonraki günlere bırakarak şöyle bir Peşte tarafından gezdik.

17 Eylül 2025 Çarşamba Buda Balıkçı Tabyası ve Zincir Köprüsü

Bugünkü turumuzu Buda Balıkçı Tabyasına gitmekle başladık. Kaleye 216 no.lu otobüsle çıktık. Sonra tabyanın  tüm etrafını yürüdük.

Buda Balıkçı Tabyası Budapeşte ve Macarların tarihi için önemli bir yer. Buradan aşağı bakınca  Budapeşte’de panoramik olarak görebiliyorsun.  Buranın karakteristik silüetini belirleyen unsurlar, Balıkçı Tabyası’nın romantik, sivri, yuvarlak kuleleri, Matthias Kilisesi ve Meydanı ile Kral Aziz Stephen’ın atlı heykeli.  Burayı özel kılan şey ise Budapeşte Manzarasını en güzel izleme noktası.

Tabyadan inince meşhur Zincir köprüsünden yürüyerek geçtik.

Buda’dan Peşte’ye Tuna’nın üzerindeki birbirinden güzel köprülerden, Zincir köprüsünü tercih ettik.  Üzerinde aslan heykellerinin bulunmasından dolayı aslanlı köprü olarak da bilinen köprünün yapımı için anlatılan ilginç bir şehir efsanesi de varmış.  Köprüyü yapan mimar eserine o kadar çok güveniyormuş ki, yapımı bittiğinde kusursuz olarak adlandırıp, halka en küçük bir kusur bile bulabilirseniz köprüden atlayıp intihar edeceğini söylemiş. Bütün şehir halkı günlerce köprüyü incelemişler ama hiçbir kusur bulamamışlar. Sonra bir gün küçük bir çocuk köprünün iki tarafında duran ağzı açık aslan heykellerine gösterip; "bu aslanların dili yok" demiş. Bunun üzerine söylenen o ki, köprünün mimarı kendini Tuna Nehri'ne atarak intihar etmiş. Gururlu adam. Ama sonra incelemişler güya dili varmış. Böylece mimar da ne yaptığını bilmiyormuş demek ki.

Bu köprülerden geçince, sadece bizim ülkemizdeki Galata köprüsünün neden böyle bir mimarı şeklinde yapılmadığı.

Yurtdışındaki en güzel köprüler, altında büyük büyük gemiler geçiyor, nedense bizim Galata köprümüz bir demir yığını. Oralara gidip bu köprüleri gören devlet büyüklerimiz (Paris’de Alexsandr Port 3, burada da Zincir köprüsü) inşallah örnek alırlar.

Zincir köprüsünden sonra yine oraya giden tramvaya binerek  şehrin balık pazarı veya mısır çarşısı görünüşlü hal adı verilen alışveriş mekanını gezdik. İki katlı bolca acı biberin satıldığı bir çarşı.

Budapeşte’nin en önemli mekanlarından biri Newyork Cafe. Halden sonraki durağımız burası idi. Çok görkemli bir binaya sadece yaşamak için girdik.

Budapeşte, dünyanın en görkemli ve tarihi kafelerinden biri olarak kabul ediliyormuş.  O kadar şaşaalıdır ki, bazı insanlar burayı ilk gördüğünde “Ben yanlışlıkla bir saraya mı girdim?” diyebilir. Gerçekten de bu kafe, “Dünyanın en güzel kafesi” unvanını boşuna taşımıyor.

Bayağı kazık fiyatlarla pastalarını tattık, Hayatta bir şeyi yaşayacaksın mottosuyla yedik de. Beyoğlu'nda bir kere bile Pera Palas oteline gitmedik, buralara geldik dedim. Gider gitmez Pera Palas’da satmışım anasını, bir pasta çay içeceğim hayaliyle burada güzel bir müzik dinletisi dinledik.

Meydanda bulunan tarihi binanın etrafına renkli ekranlar kurulmuştu. Akşam buraya geliriz diye otelimize döndük.

Budapeşte Film festivali vardı. Akşam meydanda onu seyrettik ve güzel bir gül dondura yiyerek gecemizi tamamladık.  

Prag ile Budapeşte arasındaki farklar sadece büyüklükle ilgili değil; kültürel farklılıklar da oldukça belirgin. Prag bir anlamda “sakin, hüzünlü ve kültürel bir sığınak”. Budapeşte ise “görkemli, tarihi ama aynı zamanda enerjik” bir şehir. Ama Prag, daha çok beğendiğim, Budapeşte’de bir kere görmek gereken, fazlasına gerek olmayın tipik Avrupa kenti. Gecesi canlı, İstiklal caddesi gibi canlı sokakları olan bir şehir. Gezerken şehrin meydanındaki kaplıcayı ziyaret etmeyecektik ama yerini görünce yarınki planımızı bu kaplıcaya yönelttik. Eğer kaplıca olmasaydı Budapeşte bugün komple bitmiş idi.

Bugün ayrıca Kahramanlar meydanı gezimiz rotalarından biri idi. 

Kahramanlar meydanının yanında bulunan şehir parkında biraz oturduk. Gölde yüzen ördekleri ve balıkları çantamda bulunan kuruyemişlerle beslemenin zevkini yaşadık. 

18 Eylül 2025 Perşembe Szechnyi Termal Kaplıcası

Son günden bir gün önce tüm yorgunluklarımızı atmak için şehrin merkezindeki Szechnyi Termal Kaplıcasına geldik. Metro ile bulunduğumuz yerden Opera ismi verilen durakta inince hoppp kaplıcanın kapısı.   Vorisleget şehir parkına yakın en büyük tıbbi termal banyo imiş. 15 kapalı, 3 büyük açık havuzu bulunuyor. Açık havuzlarda ise kaymalı, püskürten sulu güzel aktiviteli bölgeler var. Su sıcaklığı 28-40 arasında değişse de vücudunuzu gayet rahatlatan havuzlar.  Romatizma, eklem sorunları, kas ağrısı ve de strese iyi geliyormuş. Güzel görüntüsü de havuz içinde stranç oynayan Macar amcalar. Turistlerle iç içe ama hoş bir yer.

Çokça havuz vardı. Hepsine girdik. Saat 11’de girip, öğlen 15’de çıkınca gayet pırıl pırıl, arınmış bir şekilde otelimize geldik. Biraz dinlenip, telefon şarjlarımızı doldurduktan sonra buranın güzel yemeği olan İstanbul Kebap’da akşam yemeğimizi yiyip, film festivalinde biraz film seyredip, sonra da meşhur gül dondurmamızı alarak şehrin sokaklarını son kez gezdik..

Budapeşte’de ayak basmamış sokak bırakmayarak, her sokağı yürüyerek gezdik.  Prag ne kadar düzenli ise, Budapeşte o kadar pis ve düzensizdi.

Sigaralar kontrolsüz yerlere atılıyordu. Avrupa ülkelerinde yapılmaz denen herşey burada yapılıyor. Ondan kendimize çok yakın bulduk Budapeştelileri.

19 Eylül 2025 Cuma Türkiye’ye Dönüş

Bugün son gün. Kahvaltıdan sonra ring seferi olan 100 no.lu otobüsle havalimanımıza doğru yol aldık.

Havalimanı giriş-çıkışı çok rahat olan bir havalimanı. Prag ve Budapeşte gezilerimizde ulaşıma bir kez daha hayran olduk.

Araba kiralamak Prag ve Budapeşte için boş bir masraf. Şehrin ulaşım ağları çok rahat. Zaten büyük bir meydana kurulan bu şehirlere tepeden baktığınızda gözünüzün gördüğü alanları metro, tramvay ile gezebiliyorsunuz.

Prag ve Budapeşte için küçük tavsiyeler.

·  Sokaklar bol taşlı, muhakkak düz ve rahat bir ayakkabı giy.

· *Para birimi euro değil, Prag için Çek Kronu, Budapeşte için Macar Florini (Huff) denen para birimi kullanılıyor. Ona göre para durumunu ayarlayabilirsiniz. Ama kart alışverişi çok rahat. Bazı bölgelerde temassız kartınız geçmiyor. Şifreli alışveriş yapabilirsiniz.

· *2 numaralı tramvayı Budapeşte’de, 22 no.lu tramvayı da Prag’da dene ve şehri bir uçtan bir uca gez.

· *Tramvay ve metro biletlerini internetten önceden al. Kontrol yok deme, dürüst vatandaş nasıl olunuyor orada hissediyorsun. Herkes kontrol edilmese bile, biletlerini alıyor. Bu çok takdire şayan bir durum.

·  *Prag ve Budapeşte 5 günlük bir turla rahatça gezilebilecek bir yer. Bizim gibi kendi imkanlarıyla gezmeyi sevenler. Yaşayanların tecrübeleriyle güzel bir gezi yapabilirler. Tatilde karar vermek zordur. En çok  gotik romantizmiyle iç ısıtan Prag'ı mı sevdik, yoksa Tuna Nehri kıyısında krallara layık manzaralar sunan Budapeşte'yi mi? Prag ağır bastı bunu buradan söylemeliyim. 

Yine bir güzel yolculuğun sonu ile bir sonraki güzel yerleri görme hayaliyle gerçek yaşantımıza döndük. 

Sizlere de bu güzel gezi notlarıyla görme isteği oluşturduysak ne mutlu bize.💔



Hiç yorum yok: